Hemen Oku

Aile Şirketlerinin Ömrü Nasıl Uzar



Aile şirketlerinin başlıca yok olma nedenlerini sıralarsak; ilk sırayı ailevi duygularla profesyonel bakış açısının karıştırılması alıyor.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin verilerine göre; ülkemizde yaklaşık bir milyon 350 bin sermaye şirketi bulunuyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren bu bir milyon 350 bin şirketin yüzde 94’ü küçük ve orta ölçekli aile şirketlerinden oluşuyor.
Dolayısı ile aile şirketlerinin ülke ekonomimizdeki önemi büyük. Çünkü istihdam sağlama, katma değer yaratma ve ihracat bakımından aile şirketleri ekonomimizin lokomotifi durumundalar.
Yapılan araştırmalara göre; dünyada şirketlerin yaşam süresi giderek kısalıyor. Bu süre örneğin; Almanya’da 18, Fransa’da ise 9 yıla kadar inmiş durumda. Resmi rakamlar; Türkiye’deki işletmelerin yüzde 80'inin beşinci yılına, yüzde 96’sının ise onuncu yılına ulaşamadan kaybolup gittiğini gösteriyor.

Dünya Bankası verilerine göre ise Türk şirketlerinin ortalama yaşı 34.
Giderek zorlaşan rekabet koşulları ve yabancı oyuncu sayısındaki ciddi artışa paralel kurumsallaşamama gibi nedenler Türk şirketlerin yaşam süresini giderek kısaltıyor. Ayrıca, şirket evlilikleri ve satın almalar da şirketlerin ölümlerine yol açan en büyük etmenlerden. Henüz Türkiye’de ciddi bir tehdit yok. Ancak konunun uzmanlarına göre, şirket evlilikleri ve satın almalar, önümüzdeki dönemde Türk şirketlerinin yaşam sürelerini etkileyen önemli nedenlerden biri olacak.

Türkiye, ekonomik büyüklükte dünyada 17’inci, otomotiv üretiminde 15’inci sırada. Türkiye Avrupa'nın en büyük üçüncü demir çelik üreticisi durumunda ve hatta dünyadaki her 5 mücevher üreticisinden biri Türk şirketi. İnşaat sektörüne baktığımızda da Türk şirketleri dünyanın önde gelen yüklenicileri arasında yer alıyor.
Bu rakamlar, ülkemizin çok ciddi bir sanayisinin olduğunu ve ekonomik potansiyelinin çok yüksek bir ülke olduğunu gösteriyor. Bu potansiyelin ticaret hayatında da sağlıklı yürümesi için mevcut ve kurulacak şirketlerin ömürlerinin uzaması şart.

İkinci nesle geçen aile şirketleri oranı dünyada ancak yüzde 30’lar  civarında. Üçüncü nesle geçen aile şirketlerinin oranı ise daha da az yüzde 5’in altında. Bu rakamlar Türkiye’de de hemen hemen böyle.
Aile şirketlerinin başlıca yok olma nedenlerini sıralarsak; ilk sırayı ailevi duygularla profesyonel bakış açısının karıştırılması alıyor. Yani hem profesyonel hem de geleneksel yönetim anlayışını bir arada yürütmeye çalışmak, şirketler için en büyük tehlike.

Az hamilelik olmaz, ya hamilesinizdir ya da değil. Dolayısı ile bir şirketlerin iş yapış biçimleri net çizgilerle belirlenmelidir. Şirketlerin kaybolup gitmesindeki en temel neden bunu başaramamalarıdır.
İkinci sırayı ise aile şirketlerinin kurumsallaşamamaları alıyor. Yani kurulan şirket, kurumsal kimliğini bir türlü tesis edemiyor. Tüm yönetim ve karar süreçleri, aile fertlerinin tecrübe ve duyguları çerçevesinde yürütülüyor.
Diğer bir temel sorun da nesiller arası anlayış ve iş yapış biçimi farklılıkları. Yeni nesil daha profesyonel yaklaşım sergilenmesini isterken, yönetimdeki büyükler geleneksel metotlarda ısrar ediyorlar ve karar alma süreçlerinde tıkanmalar yaşanıyor. Bu da kimi zaman geri dönüşü olmayan hatalar yaşanmasına neden oluyor.
Son olarak da nesiller arasında baş gösteren acımasız rekabet ve yönetimin paylaşılamaması sorunu ki; şirketlerin sonunu hazırlayan en önemli sorunların başında geliyor.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de iş hayatımızın aktörleri konumundaki şirketlerin en belirleyici özelliği pek çoğunun birer aile şirketi olmasıdır.

Kurucu aile büyüğünün bir ürünü olan bu aile şirketleri, kurucusu ya da kurucularının girişim zekası ve liderlik becerileri ile hızlı bir gelişim ve büyüme göstererek birer başarı öyküsüne dönüşürler.
Peki bu başarının sürekliliği, şirketin nesilden nesile sürmesi ve şirketlerin uzun ömürlü olması nasıl sağlanabilir?
Ülkemizde kurumsal ömrü yüz yılı aşan şirket sayısının son derece az olduğunu düşünürsek, sorumuzun yanıtı aile şirketlerinin geleceği açısından çok büyük önem taşımakta.
Aslında sorunun çözümü son derece basittir.

Kurucu aile büyüğünü bir gemi kaptanı olarak düşünürsek, bu kaptanın her türlü hava koşulunda, kimi zaman fırtınalı denizlerde bile dümeninde olduğu geminin seyrüseferini sürdürmesi için şirketin iş yapış biçimini belirlemek, misyon ve vizyonunu şekillendiren şirket anayasasını tesis etmek, gelecek nesillerin yönetimde nasıl görev alacaklarının kriterlerini belirlemek ve kendinden sonraki kaptanın ya da kaptanların kim olacağını seçerek onu çok önceden yetiştirmeye başlamak gibi bazı sorumlulukları bulunmaktadır.

Aile şirketlerinin kurucuları bunları yaparsa şirketlerin ömürlerinin uzun olacağı öngörüsünde bulunmak yanlış olmaz.
Aksi halde geminin karaya oturma olasılığı yüksektir.