Hemen Oku

Ringelmann Etkisi Nedir

Ringelmann Etkisi ringelmann etkisi nedir? Grup kalabalıklaştıkça birey, kendisinin görünmediğini düşünüp bir çaba harcamamaktadır, ringelmann etkisini bu şekilde açıklayabiliriz.

 RINGELMANN ETKİSİ Max Ringelmann, yaptığı deneyler sonucunda bireylerin yaptıkları işte kişi sayısı arttıkça performansın giderek düştüğünü gözlemlemiştir. Piezon ve Ferree (2008), grup büyüklüğü ile harcanan çaba arasındaki Ringelmann’ın belirlediği bu ters yönlü ilişki, “Ringelmann Etkisi” olarak isimlendirilmiştir (akt:Ilgın, 2013: 241). 

Psikoloji’de bu duruma sosyal kaytarma da denilmektedir. Klasik bir örnek vermemiz gerekir ise, bir kişiden ipi bütün gücü ile çekmeyi istedikten sonra giderek kişi sayısını arttırıp ipi bütün güçleri ile çekmelerini istediğimizde kişilerin performanslarında düşüş gözlemlenir. Grup kalabalıklaştıkça birey, kendisinin görünmediğini düşünüp bir çaba harcamamaktadır. Ringelmann etkisini bu şekilde açıklayabiliriz. Farklı bir örnek vererek pekiştirecek olursak, dört kişilik bir arkadaş grubusunuz bir arkadaşınız yeni bir kafe açıyor. Kafeye taşınacak masalar, sandalyeler ve birtakım eşyalar var. 

Yardıma gelmiş her arkadaş aynı şekilde yardım eder mi? Herkes aynı yükte ve sayıda eşya taşır mı sizce? Büyük ihtimalle bunun cevabı hayır. Bazı arkadaşlar ağır ve daha büyük olan eşyaların nasıl olsa başka birileri tarafından taşınacağını düşünüp daha hafif olan eşyayı taşımayı seçecektir ya da bazı arkadaşlar molaları uzun tutmayı tercih ederken bazıları hiç mola vermeyecektir. Kafeye taşınma işi mutlaka bitecek ve kimin ne yaptığı, ne kadar yardım ettiği pek de belli olmayacaktır. Bu verdiğimiz örnek içerisinde kişilerin yaptığı sosyal kaytarma durumu önemli sonuçlara yol açmayabilir. Daha farklı bir iş esnasında başka gerilimlere ya da anlaşmazlıklara neden olabilir. Bu duruma George’un 1992 yılında satış sorumluları ile yaptığı çalışmayı örnek verebiliriz. Satış sorumluları ile yaptığı bu çalışmada görevin görünürlüğü ve bireyin içsel olarak dahil olmasının sosyal kaytarma olgusu ile arasında negatif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada görev görünürlüğü kavramı, enerji harcanılan işte satış sorumlusunun bireysel performansının ya da uğraşının üstü tarafından fark edilme seviyesi olarak belirtilmektedir. İçsel olarak dahil olmasını ise satış sorumlusunun enerji harcadığı işte gerçekten önemli bir yardımının olduğuna inanarak işini yapması olarak belirtilmiştir (Korkmaz, Koyuncu ve Sünnetçioğlu, 2014 : 23). Bu durum, birtakım bireylerin ‘’başkaları nasıl olsa yapıyor, benim yapmama ne gerek var?’’ gibi düşünceleri benimsemesine neden olabilir. Bu duruma sosyal kaytarma denilmektedir (Kağıtçıbaşı, 2017 : 283). 

Sosyal kaytarmaya örnek birçok araştırma vardır. Örnek olarak verecek olursak: Latane, Williams ve Harkins’in 1979 yılında yaptıkları deneyde, erkek öğrencilerden alkış tutarak ulaşabilecekleri en yüksek sesi çıkarmalarını istemiştir. Erkek öğrenciler, tek başlarına, iki, dört ve altı kişilik gruplar içerisinde iken alkış tutarak ses çıkarırlar. Deneyin sonucunda görülen şudur: deneklerin tek başlarına iken  alkış tutarak çıkardıkları ses, çeşitli gruplar  halinde çıkardıkları sesten çok daha fazladır. Grup içerisinde sayı arttıkça, bireylerin her birinin çıkardığı seste azalma görülmüştür. Başka bir anlamda, deneklerin alkış tutarak çıkardıkları ses için harcadıkları gayret azalmıştır (Kağıtçıbaşı, 2017 : 283-284). Latane, Williams ve Harkins’in yaptıkları bir başka deneyde ise, denekleri ayrı ayrı odalara yerleştirip kulaklık takarak dışarıdan gelen sesler engellenmiştir. Deneklerin bir kısmına tek başlarına bağırdıklarını diğer bir kısmına ise grup halinde bağırdıkları ifade edilmiştir. Her bir denekten bireysel ve grup halinde çıkardıkları seslerin ölçümleri alınmıştır. Deneyin sonucunda grup büyüklüğü arttıkça bireysel performansın düştüğü sonucuna ulaşılmıştır (Ilgın, 2013 : 242). Latane ve arkadaşları (1979), gerçekleştirdikleri deneylerde gözlemledikleri sosyal kaytarmanın sebepleri olarak üç olasılık öne sürmüşlerdir: Atfetme ve eşitleme: Katılımcılar diğerlerinin bağırmalarını kendilerininkinden daha az duymuş olabileceklerini ve diğer katılımcıların kaytarıyor olabileceğini düşündükleri için, kendi seslerini de azaltmış olabilirler. Taktıkları kulaklıklar bu şekilde bir kaytarmayı kolaylaştırmasa da, bazı kişilerin gruplarda kaytarma yapıldığına ilişkin bir önyargı ile gelmiş olmaları da başka bir düşüncedir.
En üst kapasitenin altında amaç belirleme: Katılımcıların tanımlanmış belirli bir ses yüksekliği çerçevesi olduğunu düşünerek, kişi sayısı arttıkça bu belirlenmiş çerçeveyi karşılayabilmek adına daha az bağırmaları gerektiğini düşünmüş olmaları da ihtimaller arasındadır.  Bu durumda görevin en üst değil, en az seviyede gayret gerektirdiği düşünülmüş olabilir. Ancak katılımcılara birçok kez yüksek bir şekilde bağırmaları söylendiği için; bu ihtimalin kabul görmesi beklenmemektedir. Değerlendirme Yanılgısı: İhtimallerden sonuncusu da, bireylerin kalabalıkta saklanarak kaytarmanın negatif sonuçlarından korunabileceklerini veya kalabalıkta kaybolacaklarından çekinerek sıkı çalışmanın pozitif sonuçlarının eşit payını alamayacaklarını düşünmeleridir.      

Bireyler yalnızca, kendi başlarına çalışırken sağlıklı bir şekilde değerlendirilip ödüllendirilebilirler (Ilgın, 2013 : 243-244). Sosyal kaytarma konusunda yapılan diğer araştırmalar, sosyal kaytarmanın bireyselci toplumlarda oldukça yaygın bir durum olduğunu göstermekte iken, toplumcu bir yapıda olan diğer kültürlerde ise bu durumun tam tersini göstermektedir. Bu olgu ile ilgili sonuçlara farklı bir bulgu 1984 yılında Shirakashi’den gelmiştir.  Latane’ın yaptığı deneyi Japon öğrenciler ile tekrar eden Shirakashi aynı sonuçlara ulaşmamıştır. 

1985 yılında Gabrenya ve arkadaşları, Tayvanlı ve Amerikalı öğrencilerinin tek başlarına ve grup halinde çalışırken performanslarını ölçtüklerinde, grup halinde çalışırken Amerikalı öğrencilerin sosyal kaytarmada bulundukları görülürken, Tayvanlı öğrencilerin ise grup halinde iken daha yüksek bir performans sergiledikleri gözlemlenmiştir (Kağıtçıbaşı, 2017 :284). 1981 yılında Williams’ın yaptığı başka bir çalışmada ise, grup dayanışması ve sosyal kaytarma olgularını incelerken sosyal kaytarmanın dayanışma olmayan gruplarda daha çok olduğunu gözlemlemişti (Korkmaz, Koyuncu ve Sünnetçioğlu, 2014 : 23). Kısaca, birey önem verdiği ya da benimsediği gruba daha farklı davranmakta ve bu fark toplumcu kültürlerde daha çok göze batmaktadır. Bireyin tek başına ya da grup halinde olması da sonuçların değişmesinde etkili başka bir etkendir. Sonuç olarak ringelmann etkisi yani sosyal kaytarma ile ilgili birçok deney yapılmıştır. Farklı etkenler göz önüne alındığında deneylerin sonuçları farklı olarak gözlemlenmiştir. 

KAYNAKÇA 1.Cemalcılar, Z. & Kağıtçıbaşı, Ç. (2017). Dünden bugüne insan ve insanlar. Evrim yayınevi. 2.Sünnetçioğlu, S. & Korkmaz, H. &  Koyuncu, M. (2014). Konaklama işletmelerinde algılanan örgüt kültür tipinin çalışanların sosyal kaytarma davranışlarını algılamasına etkisi. Mustafa kemal üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü dergisi. 3. Ilgın, B. (2013) Toplumsal bir hastalık: Sosyal kaytarma. Uşak üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 6 (3) , 238-270.


Hiç yorum yok