Çalışanlar İçin Öfke Kontrol Yöntemleri
Öfke kontrol yöntemleri
Amerikan Psikoloji Derneği’nden Dr.
Spielberger, öfkeyi neyin tetiklediğini araştırıp bu tetikleyicilerin tekrar
sizi etkilememesi için stratejiler geliştirilmesini öneriyor: Spielberger,
herkesin günlük yaşamında uygulayabileceği bu basit stratejileri şöyle
özetliyor:
1) Rahatlama ve farkındalık oluşturma
Derin bir soluk ve rahatlatan bir
görüntü gibi basit rahatlama araçları öfke duygusunu yatıştırabilir.
Uzakdoğu
felsefelerinde geniş bir yer tutan rahatlama teknikleri oldukça yararlıdır.
Ancak ikili ilişkilerde her iki tarafın da bu konuda eğitilmesinde fayda
vardır. Bu hedefe yönelik atılacak basit adımlar şöyledir:
- Diyaframdan derin bir soluk alın;
göğüsten alınan soluk sizi rahatlatmaz. Soluğunuzun karından geldiğini hayal
edin.
- “Rahatla”, “aldırma” gibi, yavaşça,
sakinleştirici ve yatıştırıcı sözcükleri tekrarlayın. Bu arada derin soluklar
almaya devam edin.
- Hayal gücünüzü kullanın; sizi
rahatlatan bir deneyiminizi anımsayın.
- Yoga gibi stres içermeyen egzersizler,
kaslarınızı gevşetir ve sizi yatıştırır. Bu teknikleri gün boyu tekrarlayın.
Bunlar stresli ortamlarda otomatik olarak uygulayacak hale gelsin.
2) Bilişsel yapılandırma
Bu strateji yalın olarak düşünme şeklini
değiştirmek anlamına gelir. Öfkeli insanlar küfür ederler, içlerinden geçen
duyguları yansıtan kaba sözcükler kullanırlar. İnsanlar öfkeli olduğu zaman
düşünceler abartılır ve dramatik bir hal alır. Bu duyguların yerini daha
rasyonel duyguların alması için gayret sarf edin. Örneğin, “Eyvah! Her şey
mahvoldu”, “felaket” “rezalet” gibi yorumlarda bulunmak yerine “Bu durum beni
bunalıma sürüklüyor; beni altüst ediyor. Ancak bu dünyanın sonu değil.
Öfkelenerek ben bu durumdan çıkamam” diyerek kendinize telkinde bulunun.
Ayrıca kendinizle veya yabancılarla
konuşurken “asla” veya “daima” gibi sözcükleri dikkatli kullanın. “Sen zaten
benim söylediklerimi daima kulak arkası ediyorsun”, “Bu aptal makine hiçbir
zaman çalışmaz” gibi yorumlardan kaçının. Çünkü bunlar doğru olmadıkları gibi
sorunun çözümüne katkı sağlamazlar. Kaldı ki bu sözcüklerin muhatabı olan kişi
kendisini aşağılanmış veya dışlanmış gibi hissedeceği için yardım edeceği varsa
bile etmez.
Burada unutmamanız gereken en önemli
şey, öfkenin çözüm üretmeyeceği ve kendinizi rahatlatmayacağıdır (tam tersi
kendinizi daha kötü hissetmenize yol açar).
Mantık öfkeyi yener, çünkü öfke, haklı
bir tepki olduğunuza inandığınız durumlarda bile, çok kısa bir süre içinde
mantık dışına çıkar. Olabildiğince mantıklı olmaya çalışın. Öfkeli insanlar
adalet, övgü beklerler; işlerin kendi istedikleri gibi yürümesini arzu ederler.
Bunlar olmadığı zaman büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. Ve bu hayal kırıklığı
giderek öfkeye dönüşür. Bilişsel yapılanmanın bir parçası olarak, öfkeyle baş
etmenin ilk adımlarından biri öfkeli olduğunuzun farkında olmaktır. Öfkenin ilk
işaretlerini tespit edebilirseniz, ileri aşamalara geçmeden kendinizi
frenleyebilirsiniz. Düzenli olarak vücudunuzda fiziksel belirtilerin bulunup
bulunmadığını –Dişlerinizi veya yumruklarınızı sıkıyor musunuz? Midenize
kramplar giriyor mu? Yutkunma zorluğu çekiyor musunuz? Dudaklarınızı ısırıyor,
kaşınmadığı halde sürekli olarak aynı bölgeyi kaşıyor musunuz?- kontrol edin.
Herkes sinirlendiği veya öfkelendiği zaman ne gibi belirtiler sergilediğini
keşfedebilir.
Öfkenizin gerçek nedenini keşfetmeye
çalışın. Pek çok insan acı veren veya korku uyandıran duyguları öfke maskesinin
ardında gizler. Umutsuz, korkak, çaresiz, suçlu, yitik, terk edilmiş gibi
hissetmektense, öfke ile salgılanan adrenalinden kaynaklanan güçlülük hissi
insanlara daha iyi gelebilir.
3) Sorun yaratmayın; sorun çözün
Bazen öfke ve bunalım, hayatımızda
kaçamadığımız bazı sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. Öfke nöbetlerinin tümü
yanlış hedefe yöneltilmiş olmayabilir; sorunlar karşısında gösterilen son
derece sağlıklı, doğal tepkiler olabilir. Her sorunun bir çözümü olduğu
yönündeki yanlış yönlendirmenin sonucunda çözümsüz durumlarda bunalıma
girebilirsiniz.
Bu gibi çözümsüz durumlarda çözüme
odaklanmak yerine, sorun ile nasıl baş edeceğimiz ve en az zararı görecek
şekilde nasıl bir strateji belirlememiz gerektiğine odaklanmalıyız. Böylece
sorun çözülmemiş olsa bile daha sabırlı olmayı öğrenebilirsiniz.
4) Soğukkanlı ve sakin bir iletişim
kurun
Öfkeli insanlar hemen sonuca odaklanıp,
eyleme geçme eğilimindedir. Ne var ki bu sonuçların bazıları doğru olmayabilir.
Çok ateşli bir tartışmanın içindeyseniz, önce sakin olmaya çalışıp
tepkilerinizi denetim altına alın. Aklınıza gelen ilk şeyi dile getirmeyin.
Diğerlerinin söylediklerini dikkatlice dinleyip öyle cevap verin.
Eleştiri karşısında savunmaya geçmeniz
normaldir. Ancak savunma saldırı haline dönüşmemeli. Önce muhatabınızın
eleştirilerini açıklamasına izin verin, hatta sorular sorun, ancak öfkenizin
tartışmayı rayından çıkartmasına izin vermeyin. Sakin kaldığınız sürece
iletişim daha yapıcı bir yola girecektir.
5) Mizaha yer verin
“Aptalca espriler” öfkeyi pek çok açıdan
yatıştırır. Öncelikle daha dengeli bir perspektif kazanmanıza yol açar. Örneğin
birlikte çalıştığınız kişiye öfkelendiniz. Onu tek hücreli bir yaşam formu
olarak düşünebilirsiniz. Espri yapmak, stresli bir ortamdaki gerginliği
azaltabilir. Dr. Deffenbacher, esprili bir yaklaşım sergilerken de, alaycı
olmamaya, kırıcı espriler yapmamaya gayret edilmesi gerektiğini söylüyor.
Deffenbacher, kendisini aşırı ciddiye alan insanların her koşulda haklı
olduklarına inandıklarını ve bu nedenle planlarının bozulmasına tahammül
edemediklerini belirtiyor. Öfke ciddi bir duygudur, ancak öfkeye eşlik eden
duygular, sonradan düşünüldüğünde sizi güldürecek kadar gayri ciddi olabilir.
6) Çevrenizi değiştirin
Bazı durumlarda insanları içinde
bulunduğu ortam öfkelendirebilir. Sırtınıza yüklenen sorunlar ve sorumluluklar
sizde kapana kıstırılmış duygusu uyandırabilir.
Bu gibi durumlarda kendinize mola verin.
Stres yüklü anlarda, kişisel kaçış planları yapın. Örneğin işten eve dönen bir
anne, “Evde yangın çıkmadıkça kimse benimle 15 dakika konuşmasın” diyerek
kendisine soluk alacak bir zaman yaratabilir. Bu 15 dakikanın sonunda
çocuklarının taleplerini daha büyük bir sabırla karşılık verebilir.
7) Kendinizi rahatlatmanın diğer yolları
Zamanlama: Tartışmaların kavgaya
dönüşmeyeceği zamanlarda tartışmaya girin. Özellikle yorgun olduğunuz
zamanlarda tartışmalardan uzak durun.
Göz ardı etme: Çocuğunuzun odasının
dağınıklığı sizi öfkelendiriyorsa kapısını kapatın. Sizi kızdıran olaylardan ve
nesnelerden uzak durun. “Çocuğum nasılsa bir gün odasını toplar ve ben de
sinirlenmem” diye düşünmeyin. Hedefiniz bu olmamalı; hedefiniz sükûnetinizi
korumak olmalı.
Alternatifler oluşturmak: İşe gidip
gelirken trafikten rahatsız oluyorsanız farklı yolları deneyin. Kısaca sizi
öfkelendirmeyecek yeni seçenekler yaratın.
Öfkenin ifade ediliş şekilleri
Öfkenin doğal dışavurumu şiddetli bir
tepki şeklindedir. Öfke, aslında tehditlere karşı doğal bir uyum tepkisidir.
Saldırıya uğradığımız zaman mücadele etmemizi ve kendimizi savunmamızı sağlayan
güçlü, çoğunlukla saldırgan bir duygudur. Dolayısıyla hayatta kalmamız için
yaşamsal bir önemi vardır. Diğer taraftan bizleri sinirlendiren, kızdıran
herkese ve her şeye fiziksel olarak saldıramayız: Yasalar, sosyal normlar ve
sağduyu fren vazifesi görür.
İfade edilmeyen öfke başka sorunlara
gebedir. Pasif-agresif davranışlar (öfkeli kişi kızdığı insanla yüzleşmek
yerine, dolaylı yollardan acısını çıkartır) gibi hastalıklı tepkilere yol
açabilir. Veya sürekli alaycı ve düşmanca duygularla beslenen kişilik
bozukluklarına yol açar. Devamlı olarak yanındakileri aşağılayan, eleştiren,
alaycı yorumlar yapanlar genellikle öfkelerini yapıcı bir şekilde ifade etmeyi
öğrenememiş insanlardır. Bu tür insanların sağlıklı ve uzun süreli ilişkiler
kurabildiğini de söyleyemeyiz.
Bazı insanlar niçin daha öfkeli?
Colorado Eyalet Üniversitesi’nden
psikolog Dr. Jerry Deffenbacher, bazı insanların ortalama bir insana göre daha
çabuk öfkeye kapıldıklarını ve öfkelerini daha yoğun yaşadıklarını belirtiyor.
Deffenbacher ayrıca öfkelerini sesli olarak dışa vurmadıkları halde kronik olarak
sinirli olarak tanımlanan kişilerin bu gruba girdiğine işaret ediyor. Diğer
taraftan aslında öfkelendikleri halde, bir köşeye çekilip, somurtmayı tercih
edebilen insanlar da var.
Çabucak öfkelenen insanların çoğunun,
psikologların tanımı ile, engellenmeye karşı toleransları düşük olur. Başka bir
deyişle, bu insanlar yapmak istediklerinin engellenmesine, set çekilmesine ve
sorunlarla karşılaşmaya tahammül edemezler. Dahası haksızlığa uğradıklarını
düşündükleri için öfkeleri daha da büyür. Örneğin küçük bir hatadan dolayı
eleştirildiklerinde karşılarındakini şaşırtacak kadar büyük bir tepki
gösterirler.
Bu insanların bu kadar büyük bir öfkeye
kapılmalarının nedenleri genetik veya fizyolojik kökenli olabilir. Bazı
çocukların doğuştan daha sinirli, daha alıngan ve daha öfkeli oldukları yönünde
bulgular söz konusu. Bir diğer neden de sosyokültürel kaynaklıdır. Öfke
genellikle olumsuz bir duygu olarak algılandığı için kaygı, depresyon veya
diğer duygular gibi açıkça ifade edilmesi doğru karşılanmaz; kaldı ki küçük
yaşta bu duygunun kontrol altında tutulmasının daha doğru olduğu öğretilir.
Sonuç olarak çocuk, öfkesi ile nasıl başa çıkacağını öğrenemez.
Bu konudaki araştırmalar ayrıca aile
yapısının da bu konudaki önemini gösteriyor. Çok çabuk öfkelenen insanların
şiddet içeren, sevgisiz, kaotik, duygusal iletişimin çok zayıf olduğu
ailelerden geldiği düşünülüyor.
Saldırganlığı frenlemek için
Öfkelenmek ve diğer insanlardan
rahatsızlık duymak her insanın gün içinde bir çok kereler yaşadığı duygulardır,
ancak kimse toplu taşıma araçlarında kendisini sıkıştırdığı için veya işyerinde
eleştirildiği için öfkelendiği kişiyi dövmeye veya öldürmeye kalkışmaz. Buna
engel olan özdenetimdir. Son araştırmalar özdenetimin egzersiz ile zayıflatılabileceğini
veya güçlendirilebileceğini gösteriyor.
Kriminologlar ve sosyologlar uzun
zamandır özdenetimi zayıf olan insanların fırsat buldukları anda suç
işleyebileceklerine dikkat çekiyor. “Bu bir dürtü” diye konuşan Güney Galler
Üniversitesi’nden psikolog Thomas F. Denson, “Son yaptığımız çalışmalar
özdenetim ve saldırganlık arasında çok sıkı bağlar olduğunu gösteriyor diyor.
Kentucky Üniversitesi’nden C.Nathan
DeWall ve Northwestern Üniversitesi’nden Eli J. Finkel, insanlarda özdenetimi
azaltan deneyler gerçekleştirdiler. Birinde, deneklerin önüne koydukları
tabağın içindeki kurabiyeleri yememelerini tembih ettiler. Bir süre kendilerini
frenleyen deneklerin, daha saldırgan bir tavır ile kurabiyelere saldırdıklarını
tespit ettiler. Deneklerin özdenetimleri bu şekilde zayıflatıldıktan sonra,
çevreden gelen herhangi olumsuz bir geribildirim karşısında daha saldırgan bir
tepki verdikleri izlendi.
Özdenetim güçlendirilebiliyor
Diğer taraftan piyano egzersizleri gibi
özdenetimin de egzersiz yoluyla güçlendirilebileceği fikri kabul görmeye
başlandı. Denson, deneylerinden birinde, deneklerinden genel olarak başat
olmayan ellerini iki hafta boyunca daha sık kullanmalarını istedi. Başka bir
deyişle sağ ellerini kullanan deneklere sol ellerini kullanmalarını söyleyen
Denson, “Deneklere mouse kullanmak, kahve karıştırmak, kapı açmak gibi sorun
yaratmayacak işlerde sol ellerini kullandırdık. Böylece başat ellerini kullanma
alışkanlıklarından vazgeçmek için özdenetimlerini güçlendirmek zorunda kaldılar”
diye konuşuyor. İki hafta sonra özdenetimleri az da olsa güçlenen deneklerin
saldırganlık dürtülerini daha iyi kontrol ettikleri görüldü. Bir diğer deneyde
ise aynı denekler başka bir öğrencinin hakaretlerine -hafif ölçekte- maruz
bırakıldılar. Özdenetimlerini güçlendiren deneklerin hakaretlere çok fazla
tepki vermediği izlendi.
Kaynaklar:
http://www.apa.org/topics/anger/control.aspx
www.bbc.co.uk/.../coping_angermanagement
www.mind.org.uk/.../dealing_with_anger
http://www.sciencedaily.com/articles/a/anger
http://patiencemason.blogspot.com/2012/04/infants-possess-sense-of-justice-how.html
Hiç yorum yok