Motivasyon Hikayeleri
Öğrendim ki,
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz de, bazıları hiç karşılık vermiyor.
"Efendim, şu manzaraya bakın" dedi."Ne denli yüce bir ders alınacak dostluk örneği değilmi?"
Richard Nash
1. Lionel Messi
Messi
5 yaşında babasının antrenörlüğünü yaptığı takımdan 11 yaşında Newell’s Old Boys’un altyapısına transfer oldu. 11 yaşında ise büyüme hormonu eksikliği teşhisi koyuldu.
Arjantin’in köklü kulüplerinden River Plate kendisinin tedavisini üstlenmek istese de aylık 900 dolarlık tedavi masrafı onların bu transferden vazgeçmelerine sebep oldu.
Kısa bir süre sonra İspanya’nın Barcelona takımının sportif direktörü Messi’nin orada yaşayan akrabaları sayesinde ona bir deneme süreci önerdi. Deneme sürecinin ardından kabul edilen genç yıldız İspanya’ya taşındı ve tedavi masrafları karşılandı. O zamanların genç yıldızının şimdiki kariyerinden bahsetmemize bile gerek yok. Yaşayan en iyi futbolculardan biri Lionel Messi.
2. Eli Bowen
1884 Amerika doğumlu kahramanımızın ayakları beline birleşik. Yani ayakları kısa.
Eli Bowen, devamlı ellerini kullandığı için bu konuda ustalaşır. Gençliğinde çalıştığı çiftlikte onu tesadüfen izleyen sirk yetkilileri onunla çalışmak ister.
Genç yaşta akrobat olan kahramanımız “Bacaksız Akrobat” olarak tarihe adını kazıdı. Çıktığı Avrupa turnesiyle adını dört bir yana duyuran Eli, 13 yaşında başladığı macerasını, 26 yaşında tanıştığı genç bir kadınla 4 çocuk yaparak taçlandırır. Bu gösterilerle hatırı sayılır paralar kazanan Eli, 1924 yılında hayata gözlerini yumar.
3. Miray Ulaş
Miray 2016’ın Ağustos ayında yaptığı bir röportajda, katıldığı yarışta 10 yarışmacıdan sadece tek kız olmasının, 5. olmasından ve daha anlamlı olduğunu söylüyor.
O tarihte verdiği röportajda 4 yılda toplam 24 madalya ve 2 kupa kazanan Miray’ın Aksaray’da düzenlenen Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme Şampiyonası’nda 400, 100 ve 50 m. serbest yüzme S-9 ve 100 m. sırtüstü yüzme kategorisinde 1.liği bulunuyor. Avrupa Şampiyonası’nda ise 4.luğu bulunuyor.
4. Osman Çakmak
Askerlik çağı geldiğinde önce Manisa’ya, daha sonra Şırnak’a giden Osman Çakmak, piyade komando olarak görev yapar. Yol emniyetini sağlamak için yapılan çalışmada mayına basan Osman Çakmak, sol bacağını diz altından itibaren kaybeder. Hastanede ameliyat öncesi “Lütfen ayağımı kesmeyin, ben futbol oynamak istiyorum.” diyen Osman Çakmak, ameliyattan 3 ay sonra takılan protezle yürümeye başlar.
Askeriyeye geri dönmek istese de bu artık imkansız olduğu için çocukluk hayali olan futbolculuğun peşinden gidiyor ve şu anda Ampute Milli Takımı’mızın kaptanı.
5. Ali Muhammed (Bobby Dixon)
Aynı zamanda plajlarda çalışan Dixon, orada genç yetenek avcısı Bryan McKinny tarafından keşfedilip, spora başlama konusunda onu ikna eder.
Kolej arayışında girdiği onlarca seçmede ailesinden kaynaklı olarak seçilmeyen Dixon Kankakee, Community College denemelerine girer ve bursu kazanarak seçilir.
Sırasıyla Fransa, Polonya, İtalya, Fransa, İtalya, Fransa ve Türkiye’de oynar. İstikrarı ve başarıyı Türkiye’de yakalayan Dixon 2015 yılında Türk pasaportu ve Ali Muhammed ismini alır.
Şu anda Lionheart adlı bir vakfa sahip ve bu vakıfta kendisi gibi yoksul insanlara yardım ediyor.
Ülkesine olimpiyatlarda altın madalya kazandırmasıyla ünü gittikçe artan Jim, Amerika’nın en popüler takımlarından California Angels, Chicago White Sox ve New York Yankees’de oynadı. Daha sonra menajerlik yapan Jim günümüzde de oldukça popüler.
7. Aşık Veysel Şatıroğlu
Sol gözü kör olan Aşık Veysel’in kendi ifadesiyle “solun zorundan” sağ gözüne de perde iniyor. Çoğu ozanın olduğu gibi babasının da ona bir saz hediye etmesiyle başlıyor. Ahmet Kutsi Tecer’le tanışmasının ardından kendi sözlerini yazıp söylemeye başlayan Şatıroğlu, bir dönem köy okullarında saz hocalığı yaptı. 1970 yılında onun deyişlerinden albüm yapan zamanın ünlü sanatçıları ününün artmasını sağladı.
8. Francesco Lentini
Ameliyatın felçle sonuçlanacağını bilen doktorlar Lentini’ye bu duruma alışması gerektiğini söylerler. Lentini onun benzerlerinin aksine, dışlanması ve uğursuz olarak nitelendirmesine rağmen pozitif tavırlarından ödün vermeyip, yürümesi bile zorken buz pateni ve ip atlamak gibi uğraşlara merak salar.
Ailesi onu dışladığı için halasının yanında büyüyen Lentini, Amerika’ya engelli çocukların bulunduğu okula yatılı olarak verilir. Burada kendisinden daha da kötü durumda olanları gördüğünü ve nefret ettiği üçüncü bacağına artık alıştığını söyler. Lentini futbol oynamaya ve sirklerde gösteri yapmaya başlar. 78 yaşına kadar gösteriler yapan Lentini 1966’da dört çocuk sahibi “Üç Bacaklı Futbolcu” olarak Amerika’da hayata gözlerini yumar.
9. Enzo Ferrari
Abisini ve babasını kurban verdiği salgına yakalanan Enzo, ordudaki iki ayını atlarla geçirir. Çürüğe çıkarılan Enzo yarış pilotu olma hayalini gerçekleştirmek için FIAT’a başvurur ama red edilir.
Savaş sonrası kurulan bir şirket Enzo’ya otomobil yarışçısı olarak iş verir. 1920’de Alfa Romeo’ya geçen Enzo, başarılı yarışlarının ardından yine de popüler olamamasına karşın satışlarda çok başarılıdır ve bu başarıyle Emilia bölgesinde şirketin temsilcisi olur.
Yarış pilotluğunu bırakan Enzo kendi şirketini açar. Bir süre sonra Alfa Romeo’da yarış bölümü müdürü olan Enzo, anlaşmazlıklar sebebiyle 1 yıl sonra oradan ayrıldı. Kendi firmasıyla tamamen yarış otomobili üretimine yoğunlaşarak yarış pistlerinde başarısız olmaya başlar.
Özel spor otomobili üretir. Bir süre sonra görme yetisini iyice kaybeden Enzo, daha önce %60’ını FIAT’a sattığı şirketinin tamamı, o öldükten sonra FIAT’a geçer.
Enzo ömrünün son yıllarını herkesten uzakta Modena’da geçirdi ve 1988’ de öldü.
10. Stephen Hawking
1942 İngiltere doğumlu Hawking, 21 yaşında ALS hastalığına yakalanır. Bu hastalık teşhisi konulduğunda genç adamın tek bir sorusu vardır.: “Peki bu hasatlık zihinsel faaliyetlerimi engelleyecek mi?”
Bu hastalıktan dolayı tekerlekli sandalyeye mahkum olan Hawking, 1960 yılında koyulan teşhisin ardından 1985 yılında ise sesini kaybetti.
Bu yüzyılın Einstein’dan sonra en parlak teorik fizikçi olan Hawking, küçüklüğünde matematikle ilgilenmesine rağmen Oxford’da matematik bölümü olmadığı için Fizik okur. Bu hayatını değiştirecek adımdır.
Daha sonra fizikle ilgili bölümler bitiren ve asistanlıklar yapan Hawking, evrenin temel prensipleri üzerine çalıştı.
reactid=".0.$SITE_ROOT.$desktop_siteRoot.$PAGES_CONTAINER.$centeredContent.$inlineContent.$SITE_PAGES.$rssus_DESKTOP.$inlineContent.$comp-iju26ukq.$inlineContent.0.$child.$0.$inlineContent.$1.$5.$0.$richTextContainer.4n" style="border: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> "Sizi duygularınızdan ötürü asla suçlamıyorum.Sizin yerinizde olsaydım kuşkusuz ben de sizin gibi hissederdim.
Yaşlı adam ressama kendi düşüncesini söyledi:
data-reactid=".0.$SITE_ROOT.$desktop_siteRoot.$PAGES_CONTAINER.$centeredContent.$inlineContent.$SITE_PAGES.$rssus_DESKTOP.$inlineContent.$comp-iju26ukq.$inlineContent.0.$child.$0.$inlineContent.$1.$5.$0.$richTextContainer.7i.0" style="border: 0px; color: black; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Dünyanın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayaldi.
İnsanlara kendi acısından daha değerli gelen bir şey yoktur.Onu kaybetmekten korkarlar, onu başlarına inen kırbaç darbeleri gibi hissederken bir yandan da onunla dost olurlar; çünkü acının açtığı yaralar onlara güvence sağlar.
data-reactid=".0.$SITE_ROOT.$desktop_siteRoot.$PAGES_CONTAINER.$centeredContent.$inlineContent.$SITE_PAGES.$rssus_DESKTOP.$inlineContent.$comp-iju26ukq.$inlineContent.0.$child.$0.$inlineContent.$1.$5.$0.$richTextContainer.al" style="border: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> Arada sırada insanlara kibarlık göstermenin kimseye bir zararı yoktur, hatta bunu belki de hep yapmalısınız.
reactid=".0.$SITE_ROOT.$desktop_siteRoot.$PAGES_CONTAINER.$centeredContent.$inlineContent.$SITE_PAGES.$rssus_DESKTOP.$inlineContent.$comp-iju26ukq.$inlineContent.0.$child.$0.$inlineContent.$1.$5.$0.$richTextContainer.bx" style="border: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> Kazdığınız acı kadar, mutluluk doldurursunuz.
reactid=".0.$SITE_ROOT.$desktop_siteRoot.$PAGES_CONTAINER.$centeredContent.$inlineContent.$SITE_PAGES.$rssus_DESKTOP.$inlineContent.$comp-iju26ukq.$inlineContent.0.$child.$0.$inlineContent.$1.$5.$0.$richTextContainer.dz.0" style="border: 0px; color: black; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> Koleje gitmek isteyen genç bir kadın, başvuru formundaki sorulardan birini okuduğunda çökmüştü, soru çok basitti ;
reactid=".0.$SITE_ROOT.$desktop_siteRoot.$PAGES_CONTAINER.$centeredContent.$inlineContent.$SITE_PAGES.$rssus_DESKTOP.$inlineContent.$comp-iju26ukq.$inlineContent.0.$child.$0.$inlineContent.$1.$5.$0.$richTextContainer.fc.0" style="border: 0px; color: black; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> Muriel Strode
reactid=".0.$SITE_ROOT.$desktop_siteRoot.$PAGES_CONTAINER.$centeredContent.$inlineContent.$SITE_PAGES.$rssus_DESKTOP.$inlineContent.$comp-iju26ukq.$inlineContent.0.$child.$0.$inlineContent.$1.$5.$0.$richTextContainer.hc" style="border: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> Babasına "Baba, annem neden ağlıyor?" diye sordu çocuk.
Oyunu kullan,
Ayrıca sevme yeteneğin varsa;
Öğrendim ki ,Güveni geliştirmek yıllar alıyor.Yıkmak bir dakika...
Öğrendim ki,
Hayatında nelere sahip olduğun değil, kiminle olduğun önemli,
Öğrendim ki,
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün.Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki,
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil, kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki,
İnsanların başına ne geldiği değil,o durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki,
Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor.
Öğrendim ki,
Karşılık vermek, düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki,
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek.Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki,
Sen tepkilerini kontrol edemezsen, tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki,
Kahraman dediğimiz insanlar birşey yapılması gerektiğinde, yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlardır.
Öğrendim ki,
Bazı insanlar sizi çok seviyor ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
Öğrendim ki,
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz de, bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki,
Para ucuz başarıdır.
Öğrendim ki,
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüğün insanlardan bazıları, kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki,
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar, daha uzun yol yürüyor...
Bir fark yaratmak için çok küçük olduğunuzu düşünüyorsanız, bir sivrisinekle hiç yatağa girmemişsiniz demektir.
Anita Roddick
ZENGİNLİK Mİ? BAŞARI MI? SEVGİ Mİ?
Alışverişe gitmek üzere evden çıkmak üzere olan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı, sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti.
Kadının davetine yaşlılardan biri yanıt verdi: "Biz hiçbir yere üçümüz birlikte gitmeyiz" dedi.Ve kısa bir süre sonra bir açıklama yaptı.
"Sağ yanmdaki bu arkadaşımın adı, Zenginliktir" dedi.
"Bu yanımda oturan arkadaşımın adı Başarı, benim adım da Sevgidir" dedi.
Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra Sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu: "Şimdi evinize gidin ve eşinizle baş başa verip bir karara varın" dedi. İçimizden sadece birimizi davet edebilirsiniz evinize dedi.Hangimizi davet edeceğinize karar verin, sonra gelin kararınızı bize bildirin dedi.
Kadın Sevginin önerisini kocasına anlatınca adam " Aman ne güzel , ne güzel," dedi.Hangisini davet edeceğimizi bize bıraktıklarına göre, bizde içlerinden Zenginlik!i davet ederiz ve evimiz de birden zenginliğe kavuşmuş olur.
Kadın eşinin kararına itiraz etti."Başarıyı davet etsek daha mantıklı bir karar vermiş olmazmıyız, kocacığım" dedi.Sonra tekrar başbaşa verdiler."Aslında galiba en iyisi Sevgi'yi davet etmek . Hem ona yardımcı olmak bize de mutluluk verecek " kararını verdiler.
Bu karar üzerine kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu: "İçinizde hanginiz Sevgi idi?Onu davet etmeye karar verdik.
Lütfen buyursun..
Sevgi ayağa kalktı ve eve doğru yürümee başladı.Arkadaşları da ayağa kalktılar ve Sevgi'nin arkasından eve doğru yürümeye başladılar.Kadın büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde, Zenginlik ve Başarıya sordu: "Siz niçin geliyorsunuz?"Hani sadece biriniz gelebilirdi?"dedi.
Kadının sorusuna üç yaşlı birlikte cevap verdi: "Eğer içimizden sadece Zenginlik veya Başarı'yı davet etmiş olsaydını, diğer ikimiz dışarıda bekleyecektik"..dediler.Fakat siz Sevgi'yi davet ettiniz.Bu durumda üçümüz birlikte gelmek zorundayız evinize.Kadının niçin diye sormasını beklemeden, devam ettiler sözlerine: "Çünkü Sevgi'nin olduğu her yerde biz Zenginlik ve Başarı da her zaman onun yanında oluruz"...
YAŞAM NEDİR?
Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış.
Birden oğlan takılıp yere düşmüş ve canı yanarak AAHHHHHH diye bağırmış.
İleride bir dağın tepesinden AAHHHHH diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.Merak edip, "SEN KİMSİN?" diye bağırıyor.
Aldığı cevap "SEN KİMSİN?" oluyor.
Aldığı cevaba kızıp"SEN BİR KORKAKSIN" diye tekrar bağırıyor.Dağdan gelen ses, "SEN BİR KORKAKSIN" diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp;
"Baba ne oluyor böyle?" diye soruyor.
"Oğlum" diyor adam, "Dinle ve öğren" sonra dağa dönüp "SANA HAYRANIM" diye bağırıyor.
Gelen cevap "SANA HAYRANIM" oluyor.
Baba tekrar bağırıyor : "SEN MUHTŞEMSİN" Gelen cevapta aynı şekilde oluyor.
Oğlan çok şaşırıp ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklama yapıyor,
"İnsanlar buna yankı derler ama aslında "Yaşamdır"
"Yaşam daima senin verdiklerini geri verir.
Yaşam yaptığımız şeylerin aynasıdır. Daha çok sevgi istediğin zaman daha çok sev.
Daha fazla şefkat istediğinde daha şefkatli ol.
Saygı istiyorsan insanlara daha saygılı ol.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sende daha sabırlı olmayı öğren.
Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.
"Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada yansımasıdır"
BİR GERÇEK DOSTLUK SINAVI
Mevlana ve bir öğrencisi, dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir söyleşiden çıkmışlar, yolda birlikte yürüyorlardı .
Biraz ileride yolun kenarında,iki köpeğin koyun koyuna sokulmuş birlikte uyumakta olduklarını gördüler.Öğrencisi, biraz önceki söyleşinin de etkisinde kalarak, bu görüntü karşısında çok duygulandı ve bu duygusunu Mevlana ile paylaşmak istedi.
"Efendim, şu manzaraya bakın" dedi."Ne denli yüce bir ders alınacak dostluk örneği değilmi?"
Mevlana, öğrencisinin bu heyecanı karşısında hafifçe gülümsdi ve kişiselçıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiğini anımsattıktan sonra, ona unutamayacağı bir ders verdi:
"Evlat, sen onların arasına bir kemik atıverde, ba o zaman gör dostluklarını," dedi.
Bir dostluk kişisel çıkarlar karşısında unutulmayacak denli sağlamsa, ancak o durumda bir değer ifade eder ve ancak o zaman onun adına "gerçek dostluk" denilir.
Hiçbir şey için "Benimdir" deme.Yalnızca "Yanımdadır" de.Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne yaşam, ne ölüm, ne huzur, ne de keder her zaman seninle kalmaz.
D.H.Lawrance
SIRADAN ARKADAŞ İLE GERÇEK DOST..
* Sıradan bir arkadaşınız sizi ağlarken görmemiştir.Gerçek dostunuzun omzu gözyaşlarınızdan sırılsıklam olmuştur.
* Sıradan bir arkadaşınız, anne ve babanızın adını bilmez.Gerçek dostunuzda onlarıntelefon numaraları bile vardır.
* Sıradan bir arkadaşınız kendisini yemeğe çağırdığınızda bir şişe şarapla gelir.Gerçek dostunuz ise yemek hazırlığına yardım için davetinize erken gelir, masayı toplamaya ve bulaşığa yardım için geç gider.
* Sıradan bir arkadaşınız uyurken onu aramanızdan rahatsız olur.Gerçek bir dostunuz ise kendisini neden uzun süredir aramadığınızı sorar.
* Sıradan bir arkadaşınızla sorunlarınızı rahatlıkla konuşabilirsiniz.Gerçek dostunuzla ise sorunlarınızı çözümlemeye çalışırsınız.
* Sıradan bir arkadaşınız aşk yaşamınızı çok merak eder.Gerçek dostunuz ise, aşk yaşamınız konusunda sizi uyarır.
* Sıradan bir arkadaşınız sizin konuğunuz olur.Gerçek dostunuz evinizi kendi evi gibi görür.
* Sıradan bir arkadaşınızla aranızdaki ilişki, en küçük bir tartışma sonunda biter.Gerçek dostunula ise, kavga ettikten sonra da dost kalırsınız.
* Sıradan bir arkadaşınız, hep kendisinin yanında olmanızı bekler.Gerçek dostunuz ise hep sizin yanınızdadır.
Gerçek dostlarınızın sayısı, bir elinizin parmaklarından fazla ise ne mutlu size..
HAYAT
Hayat kısa bir battaniye gibidir!Yukarı çekersin, ayak parmakların isyan eder.Aşağı çekersin omuzların titrer.Ama yine de neşeli insanlar dizlerini karınlarına çekerek rahat bir uyku uyumayı başarır.
İMKANSIZMI..
EĞER GEREKİYORSA ELBETTE DEĞİL..
Bir gün bir baba oğluna timsahla kaplumbağanın öyküsünü anlatır.Der ki: "Bir timsah kaplumbağayı yutmak ister; kovalamaya başlar.Tam yakalayıp yutacağı sırada kaplumbağa kenara sıçrar ve bir ağaca tırmanır."Öykünün burasında çocuk hayretle:
"Baba, hiç kaplumbağa ağaca çıkar mı?" diye sorar.
Babası şu cevabı verir : "Çıkması lazımdı oğlum.Çıkması lazımdı.Kurtulması için çıkması lazımdı."
ÖNCE KAYNAMANIZ GEREKİR
İki yüz yöneticinin bulunduğu bir gruba, kişiyi başarılı kılan şeyin ne olduğu soruldu.Grubun %80 i hevesi en önemlinitelik olarak listenin başına koydu.Beceriden daha önemli, eğitimde daha önemli, hatta tecrübeden bile daha önemli.
Suyun, lokomotifi çalıştıracak buharı üretebilmesi için önce kaynaması gerekir.Buhar makinesi, buhar göstergesi 212 dereceyi göstermeden, treni bir milim bile oynatamaz.Aynı şekilde hevesi olmayan bir insan da aslında hayatın çarkını ılık suyla döndürmeye çalışmaktadır.Sonuç şudur : O kişi stop eder.
A.B.Zu Tavern hevesin pildeki elektrik olduğunu söyler.O havadaki enerji, ateşteki sıcaklıktır.Yaşayan herşeydeki nefestir.Başarılı insanlar, yaptıklaı herşeye hevesli ve istekli olan insanlardır.İyi işler asla duygu katılmadan yapılmaz.
"Ne olursa olsun, bir şeye biçim vermek için, ısıya gereksinim vardır.
"Her büyük başarı, yanan bir yüreğin hikayesidir" der Tavern.
Yeterli beceriniz, eğitiminiz ve tecrübeniz olabilir.Şİmdi bu değerlere ekleyin ve gerçekten durdurulamaz biri olun.
Steve Goodier
Başarı, parmaklar arasından kayan kum veya fıçıdan süzülen su gibidir.Onu tutmak isteyen gece gündüz çabalar.
Stuart Sherman
BİR HİNT MASALI
Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe eden ve devamlı üzüntü içinde yaşayan bir fare vardır.
Bir büyücü ona acır ve fareyi bir kediye dönüştürür.Fare kediolur olmaz, u sefer de köpekten korkmaya başlar.Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür.Fakat bu kez de avcıdan korkmaya başlar.
Büyücü bakar ki, onun korkusunu yenmeye imkan yok, ibret alınacak şu höğüdü verir;
"Sen cesaretsiz korkak birisin, tekrar fareye dön.Sende sadece farenin yüreği var.Bu nedenle ben sana yardım edemem."
"Hayata Yön Veren Sözler" kitabından
"Hiçbir şey ele geçince, hayalde olduğu kadar güzel kalmaz"
Richard Nash
BABA NASİHATLARI
Eğer hayatınızda hiç başarısızlık yoksa, hiç risk almıyorsunuz demektir.
İyi bir arkadaş kendine vereceğin en değerli hediyedir.
Arkadaşının alnındaki sineği öldürmek için tabanca kullanma!
Başarı,istediğini elde etmektir..Mutluluk ise elde ettiğini sevmek..
İyi bir izlenim bırakmak için, kimsenin ikinci şansı yoktur.
Öğretmek yeniden öğrenmektir.
Rüzgarın yönünü değiştiremezsen, yelkenlerini ona göre ayarla.
Mutluluk arayan kadın, boynundaki elmaslardan çok masanın üzerindeki güllere bakar.
Sadece gerçekleri söylersen hafızanın zayıflığından şikayet etmene gerek kalmaz.
Unut ve affet..Ekşi üzümden iyi şarap olmaz.
Bazı hedefler, başarısız olmaya da değer.Babalar, tabiatın çocuklar için açtığı bankalardır.
Üzerine kalem konulan kağıt, kibritle tutuşturulduğundan daha fazla ışık verir.
Hayat oyununda, seyirci koltuklarında oturmaya heves etme..Sahneye çıkmaya çalış.
Bütün zorlukların ortasında fırsatlar yatar.
Messi
Bir fabrika işçisi baba ve yarı zamanlı temizlikçi annenin oğlu olan Messi, 2 ağabeyi ve 1 kız kardeşiyle birlikte yaşıyordu.
Mersin doğumlu Miray Ulaş’ın doğuştan sağ kolu yok. Fakat 6 yıldır profesyonel olarak yüzücülük yapıyor.
Tokat’ın Narkışla köyünde doğan Osman Çakmak çalışmak için İstanbul’a gittiğinde, kafasında o zaman bile futbolcu olmak vardı.
1983’te Chicago’da doğan Bobby Dixon’ın tüm aile üyeleri uyuşturucu bağımlısıydı. 13 yaşındayken, kardeşi sırtından vurularak öldürülür. Bir dönem tüm ailesiyle beraber hapishanede kaldıktan sonra UPS kargoda işe girer.
1967 Amerika doğumlu Jim Abbott’un doğuştan sağ eli yoktu. Profesyonel beyzbola 10 yaşında başlayan Jim, kolejle birçok başarının ardından 1987’de yılın en iyi amatör sporcusu seçildi.
Sivas’ın Şarkışla köyünde doğan Aşık Veysel’in annesi meraya giderken yolda doğuruveriyor onu. 7 yaşında çiçek hastalığına yakalanan Aşık Veysel. sol gözünde çiçek hastalarında görülen kabarcık olan çiçekbeyi çıkıyor.
Francesco Lantini 12 kardeşten farklı olan tek kişidir. Üç bacaklı olan Lentini gelişmemiş ikizinin bir parçasını sonsuza dek taşımak zorunda kalır.
Babasını ve abisini 1. Dünya Savaşı’nda grip salgını yüzünden kaybeden 1898 doğumlu İtalyan, bu durumun ardından okulu bırakarak orduya katılır.
Onu anlatabilmek için yoğun çaba sarf etmek gerekli. Eğer O bir filmse, ben size sadece fragmanından bahsedeceğim.
Yapımcısı olduğu “Yıldızlararası” filmini ve Stephen Hawking ve Her Şeyin Teorisi belgeselini izleyerek veya yazarı olduğu onlarca kitaptan herhangi birini alarak onunla tanışmaya başlayabilirsiniz.
x
Mersin doğumlu Miray Ulaş’ın doğuştan sağ kolu yok. Fakat 6 yıldır profesyonel olarak yüzücülük yapıyor.
Tokat’ın Narkışla köyünde doğan Osman Çakmak çalışmak için İstanbul’a gittiğinde, kafasında o zaman bile futbolcu olmak vardı.
1983’te Chicago’da doğan Bobby Dixon’ın tüm aile üyeleri uyuşturucu bağımlısıydı. 13 yaşındayken, kardeşi sırtından vurularak öldürülür. Bir dönem tüm ailesiyle beraber hapishanede kaldıktan sonra UPS kargoda işe girer.
1967 Amerika doğumlu Jim Abbott’un doğuştan sağ eli yoktu. Profesyonel beyzbola 10 yaşında başlayan Jim, kolejle birçok başarının ardından 1987’de yılın en iyi amatör sporcusu seçildi.
Sivas’ın Şarkışla köyünde doğan Aşık Veysel’in annesi meraya giderken yolda doğuruveriyor onu. 7 yaşında çiçek hastalığına yakalanan Aşık Veysel. sol gözünde çiçek hastalarında görülen kabarcık olan çiçekbeyi çıkıyor.
Francesco Lantini 12 kardeşten farklı olan tek kişidir. Üç bacaklı olan Lentini gelişmemiş ikizinin bir parçasını sonsuza dek taşımak zorunda kalır.
Babasını ve abisini 1. Dünya Savaşı’nda grip salgını yüzünden kaybeden 1898 doğumlu İtalyan, bu durumun ardından okulu bırakarak orduya katılır.
Onu anlatabilmek için yoğun çaba sarf etmek gerekli. Eğer O bir filmse, ben size sadece fragmanından bahsedeceğim.
Yapımcısı olduğu “Yıldızlararası” filmini ve Stephen Hawking ve Her Şeyin Teorisi belgeselini izleyerek veya yazarı olduğu onlarca kitaptan herhangi birini alarak onunla tanışmaya başlayabilirsiniz.
x
5 yaşında babasının antrenörlüğünü yaptığı takımdan 11 yaşında Newell’s Old Boys’un altyapısına transfer oldu. 11 yaşında ise büyüme hormonu eksikliği teşhisi koyuldu.
Arjantin’in köklü kulüplerinden River Plate kendisinin tedavisini üstlenmek istese de aylık 900 dolarlık tedavi masrafı onların bu transferden vazgeçmelerine sebep oldu.
Kısa bir süre sonra İspanya’nın Barcelona takımının sportif direktörü Messi’nin orada yaşayan akrabaları sayesinde ona bir deneme süreci önerdi. Deneme sürecinin ardından kabul edilen genç yıldız İspanya’ya taşındı ve tedavi masrafları karşılandı. O zamanların genç yıldızının şimdiki kariyerinden bahsetmemize bile gerek yok. Yaşayan en iyi futbolculardan biri Lionel Messi.
2. Eli Bowen
1884 Amerika doğumlu kahramanımızın ayakları beline birleşik. Yani ayakları kısa.
Eli Bowen, devamlı ellerini kullandığı için bu konuda ustalaşır. Gençliğinde çalıştığı çiftlikte onu tesadüfen izleyen sirk yetkilileri onunla çalışmak ister.
Genç yaşta akrobat olan kahramanımız “Bacaksız Akrobat” olarak tarihe adını kazıdı. Çıktığı Avrupa turnesiyle adını dört bir yana duyuran Eli, 13 yaşında başladığı macerasını, 26 yaşında tanıştığı genç bir kadınla 4 çocuk yaparak taçlandırır. Bu gösterilerle hatırı sayılır paralar kazanan Eli, 1924 yılında hayata gözlerini yumar.
3. Miray Ulaş
Miray 2016’ın Ağustos ayında yaptığı bir röportajda, katıldığı yarışta 10 yarışmacıdan sadece tek kız olmasının, 5. olmasından ve daha anlamlı olduğunu söylüyor.
O tarihte verdiği röportajda 4 yılda toplam 24 madalya ve 2 kupa kazanan Miray’ın Aksaray’da düzenlenen Türkiye Bedensel Engelliler Yüzme Şampiyonası’nda 400, 100 ve 50 m. serbest yüzme S-9 ve 100 m. sırtüstü yüzme kategorisinde 1.liği bulunuyor. Avrupa Şampiyonası’nda ise 4.luğu bulunuyor.
4. Osman Çakmak
Askerlik çağı geldiğinde önce Manisa’ya, daha sonra Şırnak’a giden Osman Çakmak, piyade komando olarak görev yapar. Yol emniyetini sağlamak için yapılan çalışmada mayına basan Osman Çakmak, sol bacağını diz altından itibaren kaybeder. Hastanede ameliyat öncesi “Lütfen ayağımı kesmeyin, ben futbol oynamak istiyorum.” diyen Osman Çakmak, ameliyattan 3 ay sonra takılan protezle yürümeye başlar.
Askeriyeye geri dönmek istese de bu artık imkansız olduğu için çocukluk hayali olan futbolculuğun peşinden gidiyor ve şu anda Ampute Milli Takımı’mızın kaptanı.
5. Ali Muhammed (Bobby Dixon)
Aynı zamanda plajlarda çalışan Dixon, orada genç yetenek avcısı Bryan McKinny tarafından keşfedilip, spora başlama konusunda onu ikna eder.
Kolej arayışında girdiği onlarca seçmede ailesinden kaynaklı olarak seçilmeyen Dixon Kankakee, Community College denemelerine girer ve bursu kazanarak seçilir.
Sırasıyla Fransa, Polonya, İtalya, Fransa, İtalya, Fransa ve Türkiye’de oynar. İstikrarı ve başarıyı Türkiye’de yakalayan Dixon 2015 yılında Türk pasaportu ve Ali Muhammed ismini alır.
Şu anda Lionheart adlı bir vakfa sahip ve bu vakıfta kendisi gibi yoksul insanlara yardım ediyor.
Ülkesine olimpiyatlarda altın madalya kazandırmasıyla ünü gittikçe artan Jim, Amerika’nın en popüler takımlarından California Angels, Chicago White Sox ve New York Yankees’de oynadı. Daha sonra menajerlik yapan Jim günümüzde de oldukça popüler.
7. Aşık Veysel Şatıroğlu
Sol gözü kör olan Aşık Veysel’in kendi ifadesiyle “solun zorundan” sağ gözüne de perde iniyor. Çoğu ozanın olduğu gibi babasının da ona bir saz hediye etmesiyle başlıyor. Ahmet Kutsi Tecer’le tanışmasının ardından kendi sözlerini yazıp söylemeye başlayan Şatıroğlu, bir dönem köy okullarında saz hocalığı yaptı. 1970 yılında onun deyişlerinden albüm yapan zamanın ünlü sanatçıları ününün artmasını sağladı.
8. Francesco Lentini
Ameliyatın felçle sonuçlanacağını bilen doktorlar Lentini’ye bu duruma alışması gerektiğini söylerler. Lentini onun benzerlerinin aksine, dışlanması ve uğursuz olarak nitelendirmesine rağmen pozitif tavırlarından ödün vermeyip, yürümesi bile zorken buz pateni ve ip atlamak gibi uğraşlara merak salar.
Ailesi onu dışladığı için halasının yanında büyüyen Lentini, Amerika’ya engelli çocukların bulunduğu okula yatılı olarak verilir. Burada kendisinden daha da kötü durumda olanları gördüğünü ve nefret ettiği üçüncü bacağına artık alıştığını söyler. Lentini futbol oynamaya ve sirklerde gösteri yapmaya başlar. 78 yaşına kadar gösteriler yapan Lentini 1966’da dört çocuk sahibi “Üç Bacaklı Futbolcu” olarak Amerika’da hayata gözlerini yumar.
9. Enzo Ferrari
Abisini ve babasını kurban verdiği salgına yakalanan Enzo, ordudaki iki ayını atlarla geçirir. Çürüğe çıkarılan Enzo yarış pilotu olma hayalini gerçekleştirmek için FIAT’a başvurur ama red edilir.
Savaş sonrası kurulan bir şirket Enzo’ya otomobil yarışçısı olarak iş verir. 1920’de Alfa Romeo’ya geçen Enzo, başarılı yarışlarının ardından yine de popüler olamamasına karşın satışlarda çok başarılıdır ve bu başarıyle Emilia bölgesinde şirketin temsilcisi olur.
Yarış pilotluğunu bırakan Enzo kendi şirketini açar. Bir süre sonra Alfa Romeo’da yarış bölümü müdürü olan Enzo, anlaşmazlıklar sebebiyle 1 yıl sonra oradan ayrıldı. Kendi firmasıyla tamamen yarış otomobili üretimine yoğunlaşarak yarış pistlerinde başarısız olmaya başlar.
Özel spor otomobili üretir. Bir süre sonra görme yetisini iyice kaybeden Enzo, daha önce %60’ını FIAT’a sattığı şirketinin tamamı, o öldükten sonra FIAT’a geçer.
Enzo ömrünün son yıllarını herkesten uzakta Modena’da geçirdi ve 1988’ de öldü.
10. Stephen Hawking
1942 İngiltere doğumlu Hawking, 21 yaşında ALS hastalığına yakalanır. Bu hastalık teşhisi konulduğunda genç adamın tek bir sorusu vardır.: “Peki bu hasatlık zihinsel faaliyetlerimi engelleyecek mi?”
Bu hastalıktan dolayı tekerlekli sandalyeye mahkum olan Hawking, 1960 yılında koyulan teşhisin ardından 1985 yılında ise sesini kaybetti.
Bu yüzyılın Einstein’dan sonra en parlak teorik fizikçi olan Hawking, küçüklüğünde matematikle ilgilenmesine rağmen Oxford’da matematik bölümü olmadığı için Fizik okur. Bu hayatını değiştirecek adımdır.
Daha sonra fizikle ilgili bölümler bitiren ve asistanlıklar yapan Hawking, evrenin temel prensipleri üzerine çalıştı.
ŞÖHRET BU KADAR KOLAY MI?
Ünlü İngiliz yazar ve şair Thackeray'ın elde ettiği başarıyı kolay yoldan şöhret olmaya bağlayan biri şöyle demişti;
Thackeray, bir sabah gözlerini açtı ve kendini meşhur bir adam olarak buldu.
Thackeray'ın yaşantısını yakından bilen Lord Nortcliff ise bu iddaya şu cevabı verdi:
"O yataktan kalkıp kendini meşhur bir adam olarak bulduğu ana kadar, 15 sene hergün 8 saat yazmıştı."
"Her gerçek başarı, bir evi inşa etmek gibidir.Önce sağlam bir temel atılır, sonra sabırla evi tamamlamak için, gerekenleri yaparsın.Bazı evler ya da kariyerler çabucak inşa edilebilir ama sağlam temeller üzerine oturmazlar.Görünüşleri güzeldir ama dayanıklı değillerdir.Bir gecede oluşan başarılara yakından bakarsan on sene gibi bir hazırlık sürecinden geçtiğini görürsün.
Dan Millman
DEĞİŞEN NEYDİ?
Roger Bannister'in hayali 1 mil koşusunda dünyanın en hızlı adamı olmaktı.O dönemde 1 milin dört dakikanın altında koşulamayacağı düşünülüyordu.Hatta çeşitli dergilerde bunun mümkğn olmadığı, insan vücudunun buna dayanamayacağı yazılıyordu.
Tüm bu önyargılara rağmen Roger Bannister, 1954 yılında 1 mili dört dakikanın altında koşarak inanılmazı başardı.
İşin asıl ilginç yanı, bundan sonra ki iki yıl içinde, tam 213 atletin daha 1 mili dört dakikanın altında koştu.
Ne değişmişti?..
Sadece kafalarda oluşan engellerin kalkması dışında.
"Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem.O işe neler mani olur diye düşünürüm.
Engelleri ortadan kaldırdım mı iş kendi kendine yürür." M.Kemal Atatürk.
HERKESİN İSTEDİĞİ BİR ŞEY..
Tartışmalara son verecek, hastalıklı duygulardan kurtulmanızı sağlayacak, şansınızı döndürecek ve herkesin sizi dikkatle dinlemesini sağlayacak sihirli bir söz öğrenmek istemezmiydiniz?
İstediniz değil mi? Tamam o zaman.İşte size sihirli bir söz :
Dale Carnaige
GÜNEŞ VE RÜZGAR
Güneş ve rüzgar kimin daha güçlü olduğunu tartışıyorlarmış.
Rüzgar:
Ben daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım, şu karşıdaki paltolu yaşlı adamı görüyormusun? Paltosunu senden daha hızlı çıkaracağıma bahse girerim." demiş.
Güneş bir bulutun arkasına çekilmiş ve rüzgar bir kasırga şiddetinde esmeye başlamış.O kuvvetle estikçe ihtiyar adam paltosuna daha sıkı sarılıyormuş.
Sonunda rüzgar pes edip durmuş.Güneş bulutların arkasından çıkıp yaşlı adama nazikçe gülümsemiş.Çok geçmeden adam alnındaki teri silip, paltosunu çıkarmış.
Güne rüzgara nazik ve dostça davranışın şiddet ve güç gösterisinden herzaman daha etkili olduğunu söylemiş.
Ezop
(Ezop, Krezüs'ün sarayında yaşamış Yunanlı bir köleydi ve MÖ 600 yıllarında ölümsüz masallar yazmıştı.)
BİR ÇİN ATASÖZÜ
Bir saatliğine mutlu olacaksanız, şekerleme yapın..
Bir günlüğüne mutlu olacaksanız, balık avlamaya gidin..
Bir aylığına mutlu olacaksanız, evlenin..
Bir yıllığına mutlu olacaksanız, bir servete konun..
Tüm yaşam boyu mutlu olacaksanız, işinizi sevin..
GERÇEKLER DEĞİŞMEZ, BİZ DEĞİŞMELİYİZ...
Frank Koch, Denizcilik Enstitüsüne ait bir dergide şu hadiseyi anlatır:
Eğitim filosuna bağlı iki savaş gemisi, günlerdir kötü hava şartlarında manevra yapıyordu.
Ben en öndeki gemide görev yapıyordum.Hava kararmıştı.Köprüde nöbet tutuyordum.Ara sıra yoğunlaşan sis nedeniyle görüş mesafesi kısaydı.Dolayısıyla komutan köprüde kalmış, bütün faaliyetleri denetliyordu.
Karanlık çöktükten kısa bir süre sonra, iskele tarafındaki nöbetçinin sesi duyuldu:
"Işık! sancak tarafında!" Komutan seslendi:
"Düz mü gidiyor, kıça doğru mu?"
Nöbetçi " düz ilerliyor komutanım" diye cevap verdi.
Demekki gemi ile tehlikeli bir çarpışma rotası üzerindeydik.
Komutan emir verdi: "Gemiye mesaj gönder! çarpışma rotasındayız.Rotanızı 20 derece değiştirmenizi öneriyoruz.
Karşıdan da şu mesaj geldi : Rotanızı 20 derece değiştirmeniz önerilir.
Komutan: Mesaj gönder ben komutanım, rotanızı 20 derece değiştirin"dedi
Karşıdaki: Ben deniz onbaşıyım.Rotanızı 20 derece değiştirirseniz iyi olur, diye cevap verdi.
Komutan iyice hiddetlenmişti.Hırsla emretti: "mesaj gönder! ben bir savaş gemisiyim.Rotanızı 20 derece değiştirin.
Karşıdan cevap geldi: " Ben bir deniz feneriyim"
Biz rotamızı değiştirdik.
Stephen Covey'e göre ilkeler deniz fenerindeki kayalar gibidir.İlkeleri çiğneyemeyiz, onlara sadece çarpabiliriz.
İNSANOĞLU BİR TUHAFTIR
Ünlü bir bilgeye, insanoğlunun onu en çok şaşırtan davranışlarının neler olduğunu sordular:
Bilge bu "ne leri" tek tek cevapladı.
o İnsanoğlu çocukluktan sıkılır, büyümek için acele eder.
o Para kazanmak için sağlığını yitirir, sonra da yitirdiği sağlığına kavuşmak için paralarını yitirir.
o Yarınını o denli düşünür ki, yarını düşünmekten bugününü aklına bile getirmez.O nedenle bugününü de yarınını da doğru dürüst yaşayamaz.
o Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonra da hiç yaşamamış gibi ölür.
Aynı bilgeye bu durum karşısında önerilerinin neler olduğunu da sordular.
Bunları da şöyle cevapladı:
x İnsanoğlu kimseye kendini sevdirmeye kalkışmamalı, Kendini sevilmeye bırakmasının yeterli olduğunu bilmelidir.
x Yaşamda "en az şeye gereksinim duyma" nın, en çok şeye sahip olmaktan daha önemli olduğuna inanabilmelidir.
x Başkaları tarafından bağışlanmayı beklemek yerine, kendi kendini bağışlamayı başarabilmelidir.
Camdan evde oturanlar, başkalarına taş atmamalıdırlar!..
George Nerbert
EN GÜZEL ŞEY
Dünyanın en başarılı ressamlarından biri sayılıyordu ama içinde tuhaf bir sezgi yıllar sonra anımsanmasını sağlayacak en önemli başyapıtını henüz yapmadığını söylüyordu.Karar verdi "En Güzel Şey" in resmini yapacaktı.Günlerce düşünmesine karşın kafasında tam olarak neyin resmini yapacağına dair bir düşünce oluşmuyordu.Aradığını bulmak için dalgın dalgın yürüdüğü bir yolda karşısına çıkan yaşlı adama sordu:
"Dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmak istiyorum, ancak neyin resmini yapacağımı bilmiyorum.Bana yolgösterebilirmisiniz?" diye sordu.
Yaşlı adam ressama kendi düşüncesini söyledi:
"Aradığını herhangi bir mabette, bir Tanrı evinde bulabilirsin oğlum" dedi.
Ressam yoluna devam etti.Az ileride nikah salonundan çıkmış, balayına gitmek üzere olan bir çift gördü.Bu kez çiçeği burnunda geline sordu aynı soruyu:
"Sizce dünyanın en güzel şeyi nedir?"
Gelin eşinin gözlerine bakarak yanıtladı ressamın sorusunu:
"Aşk," dedi."Aşk fakirliği zenginliğe, gözyaşlarını gülümsemeye döndürür.Azı çok yapar.Onsuz güzellik olmaz."
Duyduğu bu iki açıklamayı düşünerek yoluna devam eden ressamın karşısına yorgun bir asker çıktı bu kez.Ressam aynı soruyu onada sordu.Yüzünde yağadığı ve gördüğü olaylardan derin izler taşıyan asker fazla düşünmeden yanıtladı ressamı :
"Dünyanın en güzel şeyi barış, en çirkin şeyi ise savaştır." dedi.Barışı bulduğun yerde güzelliği mutlaka bulursun.
Sorusuna bulduğu yanıtlar ressamı rahatlacağı yerde daha da kederlendirdi.
İnanç, Aşk ve Barış nasıl çizilebilir, nasıl anlatılabilirdi?Evinin önüne geldi.Dalgın bir halde kapıyı açıp içeri girdiğinde dünyanın en güzel şeyinin tüm yanıtlarını bulduğunu anladı.
"Babacığım".. diye kendisine koşan çocuğunun gözünde inancı gördü ve Tanrıya onu kendisine verdiği için teşekkür etti.
"Hoşgeldin..." diyen eşinin gözleri aşkla aydınlanmıştı.Evinde askerin sözünü ettiği barış ve huzur vardı.
Hiç zaman kaybetmeden tuvalinin karşısına geçen ressam, kısa bir süre sonra en güzel resmini tamamladı.Tablonun adı "YUVAM" dı.
W.O.GOODWIN
Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya dek oydum.
Mikelanjelo
YAŞAM NEDİR DİYE SORANLARA..
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım,
Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla,
Daha çok riske girerdim..
Seyahat ederdim daha fazla,
Daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yeree giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya, daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardan olurdum.
Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten..
Anlar, sadece anlar.
Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanına:
termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardandım ben,
Yenşden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabucumu fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene dek,
yürürdüm çıplak ayakla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım.
bir şansım daha olsaydı eğer...
Ama işte 85 imdeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...
Jorge Luis Borges
En büyük çınar bir tohumda, en büyük kuş bir yumurtada gizliydi..
Allen
DÖRT EŞLİ KRAL...
Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın 4 eşi varmış.Kral en çok dördüncü eşini severmiş, bir dediğini iki etmez her şeryin en iyisini, en güzelini ona verirmiş.Kral üçüncü eşini de çok severmiş.Bu güzelliğin birgün kendisini terk edeceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır, üzerine titrermiş.
İkinci eşinide severmiş kral. Kendisine karşı herzaman iyi ve sabırlı davranan eşi, kralın ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur, sorunun çözümünde ona destek verirmiş.Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın.Onu en çok seven, karşılık beklemeden seven, sağlığına ve hükümdarlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, kral birinci eşini sevmezmiş ve onunla hiç ilgilenmezmiş.
En çok sevdiği dördüncü eşine ölüm yolculuğunda kendisine eşlik etmek istermi diye sorduğunda aldığı yanıt kalbine bıçak gibi saplanankısa ve net "mümkün değil" olmuş..
Hayatım boyunca seni sevdim.Sen benimle birlikte ölmeyi kabul edermisin, sorusuna üçüncü eşide "Hayır hayat çok güzel sen ölünce ben yine evlenicem" diye yanıt vermiş.
Kral bir kez daha yıkılmış.
Her sorunumda her zaman yanımda olan, bana yardım eden sendin, bu sorunumda da bana yardımcı olurmusun, talebine karşın ikinci eşinden ; "bu sorunun için hiçbirşey yapamam, olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze töreni yaptırır, arkandan da yasını tutarım.Karşılığını vermiş.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşayan kral, birinci eşinin sesi ile irkilmiş;
"Nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim..."
"Ah!" diye inlemiş kral."Keşke bir şansım daha olsaydı..."
Yaşamda hepimiz dört eşliyiz aslında;
Dördüncü eşimiz vücudumuz.
Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım, öldüğümüzde bizi terk edecektir.
Üçüncü eşimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür.
Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.
İkinci eş; ailemiz ve dostlarımızdır.
Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey, bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır.
Birinci eş ise ruhumuzdur.
Bizimle gelir.
UNUTMAYIN!...
Yediklerimiz değil, hazmettiklerimiz bizi güçlü kılar.
Kazandıklarımız değil, biriktirdiklerimiz bizi zengin yapar.
Okuduklarımız değil, hatırladıklarımız bizi bilgili yapar.
Başkalarına verdiğimiz öğütler değil,
Bizzat uyguladıklarımız bizi
insan yapar.
Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır.
Konfüçyüs
BAŞARI, BEYİN VE YÜREKTEDİR
Roger Crawford, tenis oynayabilmek için gerekli herşeye sahipti, iki eli ve bacakları dışında.Roger in anne ve babası oğullarını ilk gördüklerinde,sağ kolundan bir başparmak ve sol kolundan ise bir parmak çıkan başparmak izdüşümü gibi bir bebekti.Avuçları yoktu.Bebeğin kolları ve bacakları, kıpkısaydı.ayaklarında ise yalnızca üç parmak vardı.
Doktor ,Roger in Amerikada doğan 90.000 çocuktan yalnızca birinde görülen "ektrodaktilizm" adonda oldukça ender bir hastalıkla dünyaya geldiğini söylemişti.Ayrıca, sözlerine Roger'in yürüyememe olasılığının da olduğunu eklemişti.
Fakat Roger'in ailesi doktorun dediklerine inanmadı.
"Annem babam bana hep kendimi ne kadar görüyorsam o kadar engelli olduğum öğrettiler.Kendime üzülmeme asla izin vermediler, engelli olduğum için insanları kullanmama da.Bir keresinde ödevlerim hep geç kaldığından başım belaya girmişti." diyerek açıklamaya koyuldu Roger, iki eliyle kalemi tutmuşyavaş yavaş yazmaya çalışırken."Babamdan öğretmenlerime bir not yazıp, ödevler için bana fazladan iki gün daha vermelerini istedim.Babamsa oturup, ödevlerimi iki gün önceden yapmamı sağladı." Roger'in babası oğlunu spor yapması konusunda yüreklendirmişti.voleybol oynamayı, top atmayı ve yakalamayı, arka bahçelerinde futbol oynamayı öğretmişti.Roger 12 yaşındayken okul futbol takımında bir yer edinmişti.
Roger, her oyundan önce gol attığı anı gözlerinde canlandırırdı.Sonra bir gün yaşamının şansını yakalamıştı.Top ayağına gelmişti.Takma bacağının üzerinde, olanca gücüyle gol çizgizisine ulaşmak için koştu.Antrenör ve takım arkadaşları çılgınlar gibi alkışlıyorlardı.Ama tam çizgiye ulaşmak üzereyken karşı takım oyuncularından biri Roger'a ulaştı ve onu sol ayak bileğinden yakaladı.Roger, bacağını kaçırmak istedi, ama bacağı o sırada çıkıverdi.
" Hala ayakta durabiliyordum.Başka ne yapabileceğimi bilmiyordum.O yüzdende gol çizgisine doğru hoplamaya başladım.Hakem koştu ve ellerini havaya kaldırdı.Gol! Takma bacağımı elinde tutan çocuğun yüzünü görmeliydiniz."
Roger'in spor sevgisi ve kendine olan güveni artmıştı.Roger'in kararlılığı engel tanımıyordu.Herşeyi yapmak çok zor.Önemli olan yaptığınız şeye konsantre olmanız.
Roger'in yapabildiği şeylerden birisi tenis raketini sallayabilmesiydi.Ne yazık ki çok sert salladığında zayıf bileği boşluğa giriyordu.Roger şans eseri bir spor mağazasında tuhaf görünüşlü eski bir raket bulmuştu.Raket tutunca parmağının ikili el tutma yerine sıkıca doluyordu.Böylece raketi daha iyi sallayabiliyordu.Aynen engelsiz bir insanın voleybol oynaması gibi topa vuruyordu.Hergün çalıştı, oynamaya başladı.Kaybetti yinede maçlar çıktı.
roger inatla oynamaya ve çalışmaya devam etti.Sol elinin iki oarmağına yapılan ameliyat sayesinde özel hazırlanmış raketi daha iyi kavrayabiliyordu.Artık daha iyi oynamaya başlamıştı.Ona örnek olacak biri olmadığı halde, Roger tenisle yatıp tenisle kalkıyordu.Zaman geçtikçe kazanmaya da başladı.Roger bir süre sonra kolejde tenis oynamaya başladı.Tenis kariyerini 22 galibiyet ve 11 yenilgiyle kapattı.Daha ABD Profesyonel Tenis Derneği tarafından fiziksel engelli ilk tenis hocası olma şerefine ulaştı.Roger şimdi ülkeyi karış karış gezip, kim olursanız olunkazanmak için ne yapılması gerektiği üzerine konuşmalar yapıyor.
"Sizinle benim aramda ki tek fark, siz benim engelimi görebiliyorsunuz, bense sizin engelinizi göremiyorum.İnsanlar fiziksel engelimle nasıl başa çıkabildiğimi sorduklarında onlara hiçbirşeyle başa çıkmadığımı söylüyorum.Ben sadece ne yapamayacağımı öğrendim.Piyano çalamamak ya da çubuklarla yemek yiyememek gibi.Ama en önemlisi ne yapabileceğimi öğrendim.
O yüzden de yapabileceklerimi tüm kalbimle ve ruhumla yapıyorum."
ZORLU ZAMANLAR
Zorlu zamanlar, vücut geliştirme salonundaki aletler gibidir.En kötü durumlara göğüs geren birine danışın, bu sizi daha güçlü yapacaktır.
"Ne zaman bir sorunum olsa, yaşamımdaki kötü bir anı anımsar ve 'bununla başa çıkabilmiştim.Şu an karşılaştığım zorluk bundan çok daha hafif, bunu da halledebilirm' derim.
Wally Amos(İş Adamı)
İnsanlara kendi acısından daha değerli gelen bir şey yoktur.Onu kaybetmekten korkarlar, onu başlarına inen kırbaç darbeleri gibi hissederken bir yandan da onunla dost olurlar; çünkü acının açtığı yaralar onlara güvence sağlar.
Ugo Betti
SADECE GERÇEK
1940 lı yıllarda Notre Dame takımının orta saha oyuncusu olan Szymanski, bir davada tanık olarak dinlenmektedir.
Hakim sorar :
"Bu yıl Notre Dame takımında mı top koşturuyorsunuz?"
"Evet, efendim."
"Hangi pozisyondasınız?"
"Orta sahada oynuyorum efendim."
"Orta sahada ne kadar iyisiniz?"
Szymnaski yerinde kıpırdadıktan sonra : "efendim, ben Notre dame in şimdiye kadar ki en iyi saha oyuncusuyum."
Mahkeme salonunda yerini almış olan antrenör Frank Lehay şaşırır.Szymanski, hep alçak gönüllü, kendini değerini pek takdir etmeyen bir futbolcudur.Sorgulama bittikten sonra Szymanski yi bir köşeye çeker ve neden öyle söylediğini sorar.
'Bunu söylemek çok zoruma gitti aslında.Ama kutsal kitap üzerine yemin ettiğimden gerçeği söylemek zorundaydım' diye yanıt verir.
İnsanlar ne kadar az düşünürlerse o kadar çok konuşurlar.
Montesqieu
MESLEKLERİNİN ZİRVESİNDEKİ İNSANLAR
Robert Redford, riskleri göze almanın gerekli olduğuna inanan bir insandır.Redforda bir film yıldızı olmanın getirdiği ün nedeni ile yaşadığı sıkıntıları sormuşlar.
Redford bu soruyu şöyle yanıtlamış: "Ünün ne kadar çabuk uçup gideceğini çok iyi biliyorum ve herzaman sesimi duyurabilmek için yalnızca birkaç yılımın kaldığını kendime anımsatıyorum.Önemli olan söylemek istediklerinizi söylerken riskleri göze almaktır.Risklerden kaçarsanız, çalışarak edindiğiniz herşeyi bir anda kaybedebilirsiniz."
Mesleklerinin zirvesindeki insanlar, yerlerinden olmamak için herzaman riskleri göze almak zorundadırlar.Charles Garfield adındaki bir araştırmacı, bu insanlardan başarı için bir tek formül izlediklerini farketmiş.
Bu insanlar kendi kendilerine şu soruyu soruyorlarmış: " Göze aldığım risk işe yaramazsa ayakta kalabilecekmiyim? Başarısız olursam ünümü sürdürebilecekmiyim?"
Bu soruların yanıtı "evet" dir.En kötü sonucu bile alsalar ayakta kalabilirler ve bu yüzden de herzaman riskleri göze alırlar.Peki başarısızlığa uğramazlar mı?Elbette uğrarlar zaman zaman, ama başarısız olsalar bile ayakta kalabileceklerini bilirler.
Kişinin kendi kendine konuşması, kendine doğru soruları sorabilmesidir.Doğru sorularla doğru yanıtlar alır ve doğru işler yaparız.
Yaptığımız her işte başarı olabilmek için, riskleri göze alabilmeliyiz.Riskler elbette korkutur insanı, kendimize çizdiğimiz rahat ve huzurlu sınırlarımızın dışına çıkmasına sebep olur.Ama kişinin kendi kendine olumlu konuşmalar yapması, başarmasında en önemli etkendir.
Başarının zirvesindekiler kendi kendilerine konuşur, sonra riskleri göze alırlar ve başarıdan başarıya koşarlar.Bunu siz de başarabilirsiniz.
Dan Clark
NASIL BAKARSANIZ ÖYLE GÖRÜRSÜNÜZ...
Fransada, ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir.Görevli ilk işçiye yanaşır ve sorar:
"Ne yapıyorsun sen?"
"Nesin sen körmüsün?" diye öfkeyle bağırır işçi."Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum.Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum.Bu çok ağır bir iş, ölümden beter."
Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır, aynı soruyu sorar:
"Ne yapıyorsun?" İşçi cevap verir:
"Kayaları mimari plana uygun bir şekilde yerleştirebilmeleri için kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum.Bu ağır ve bazende monoton bir iş.Ama karım ve çocuklarım için para kazanmam lazım.Sonuçta bir işim var ve daha da kötü olabilirdi.
Biraz cesaretlenen görevli, üçüncü işçiye doğru ilerler.
"Ya sen ne yapıyorsun?" diye sorar.
"Görmüyormusun?" der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak.
"Bir katedral yapıyorum."
Bu hikayenin enteresan tarafı her üç işçinin de aynı işi yapıyor olmaları.Görmeyi seçtiğiniz yol sizin tutumunuza bağlıdır.
Bugün hava biraz bulutlu mu? Yoksa biraz güneşli mi?Güllerin dikeni mi vardır?Dikenli dalların gülleri mi?
Herkesin benzer düşündüğü yerde,
Kimse fazla düşünmüyor demektir.
Walter Lippman
ZARARI YOKTUR
Arada sırada insanlara kibarlık göstermenin kimseye bir zararı yoktur.
Eşinize onu sevdiğinizi söylemenin kimseye bir zararı yoktur.
Oğlunuzun beslenme çantasına, onu çok sevdiğinizi belirten bir not yazmanızın kimseye bir zararı yoktur.
Tekerlekli sandalyedeki bir kadına kapı açmanızın kimseye bir zararı yoktur.
Postacı için posta kutusunun yanına bir kutu kurabiye bırakmanızın kimseye bir zararı yoktur.
Market kasasındaki kuyrukta önünüze birinin geçmesine izin vermenizin kimseye bir zararı yoktur.
Erkek kardeşinize telefon edip onu çok özlediğinizi söylemenizin kimseye bir zararı yoktur.
Huzurevine arada sırada bir çiçek götürmenizin kimseye bir zararı yoktur.
Hasta bir arkadaşınıza çorba pişirip götürmenizin kimseye bir zararı yoktur.
Kızınızla evcilik oynamak size zevk verir.
Alışverişten dönerken paketlerinizi taşımanıza yardım eden çocuğa teşekkür etmenizin kimseye bir zararı olmadığı gibi, o insanı da mutlu eder.
Yardımcınıza yarım gün ücretli izin vermenizin kimseye bir zararı yoktur.
Köpeğinizle oynarsanız rahatlarsınız.
Yemeğe ya da sinemaya gidemeyen yaşlı bir kadını yemeğe götürüp ardındanda sinemaya götürürseniz kendinizi çok iyi hissedersiniz.
HAZIR CEVAPLIK DEHA GEREKTİRİR..
Sokrates ölüme mahkum edildiğinde, eşi :
"Haksız yere öldürülüyorsun," diye ağlamaya başlayınca,
Sokrates :
"Ne yani" demiş."Birde haklı yeremi öldürülseydim!"
------------------------
Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespear'e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur : Dostum siz şemsiye yapın, hep şmesiye yapın, sadece şemsiye yapın..
------------------------
Meşhur bir filozofa:
Servet ayaklarınızın altında olmasına rağmen neden bu kadar fakirsiniz, diye sorulduğunda:
Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan, demiş.
------------------------
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile'ye hasımlarından biri: Efendim, demiş.Kulaklarınız bir insan için biraz fazla büyük değil mi?
Galile :
Doğru demiş.Benim kulaklarım bir insan biraz büyük ama seninkiler bir eşek için biraz fazla küçük sayılmaz mı?
xxxxx xxxxx xxxxxx xxxxxx
Fransız hükümet ricalinden biri, Napolyonun bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerekötesini zapt etmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca,
Napolyon:
Evet demiş.Onlar parmakla alınabilseydi, dediğin gibi yapardım çoktan..
oooo oooooo ooooo ooooo
Bir toplantıda bir genç, Mehmet Akifi küçük düşürmek için:
"Affedersiniz siz veterinermisiniz"? demiş.
Mehmet Akif hiç istifini bozmadan cevaplamış :
"Evet bir yeriniz mi ağrıyordu?
XXXXX XXXXXXXX XXXXXX
Sultan Alparslan 27.000 askeriyle, Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla,
"300.000 kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle cevap verir:
"Bizde onlara yaklaşıyoruz."
OOOOO OOOOOOO OOOOOO
Bir filozofa sormuşlar:
Şansa inanırmısınız?
Filozof:Evet, yoksa sevmediğim insanlarınbaşarısını neyle açıklardım?
Çevrendekileri alçaltarak değil, kendini gerçekten yükselterek büyüyebilirsin..
Reich
BİR SERÇENİN HAYATINDAN ALINACAK DERSLER
Soğuk bir kış günü küçük bir serçe yerde donmak üzeredir.O sırada oradan geçmekte olan bir inek tam serçenin üzerine pisler.Sıcak pisliğin üzerine düşmesiyle donmaktan kurtulan serçe, dışkının sıcaklığıyla keyfi yerine gelmiş bir halde kafasını pisliğin dışına çıkartarak sevinçle ve var gücüyle ötmeye başlar.
Kuşun sesini duyan aç bir kedi hemen oraya gelir.Kuşu pislikten çıkartır.Önce onu bir güzel temizler ve sonrada afiyetle yer.
Bu öyküden çıkarılması gereken bir kaç ders vardır:
Felaket anında üstünüze pislik atan her zaman düşmanınız değildir!
Boğazınıza kadar pisliğe gömülüşken şarkı söylemeyin!
Sizi pislikten kurtarıp, temizleyen her zaman dostunuz değildir!
Hint Özdeyişi
SUN USTANIN ON İKİ HİLE YOLU
1. Düşmana karşı bir saldırıda, etkili mi olmak isteniyor; karşı tarafa etkisizlik görüntüsü verilmelidir.
2. Düşmana karşı belirli bir eylemde mi bulunulmak isteniyor; ona bununla ilgili hiçbir eylemde bulunulmadığı görüntüsü verilmelidir.
3. Düşmana yakından saldırılmak mı isteniyor; ona uzaktan saldırılacağı görüntüsü verilmelidir.
4. Düşmana uzaktan saldırılmak mı isteniyor; ona yakından saldırılacağı görüntüsü verilmelidir.
5. Düşman avantaj elde etmeye çalışıyorsa; önüne bir parça yem atmalı ve onu yanılgıya sürüklemelidir.
6. Kendini güçlendirmek için, düşmanda ortaya çıkan kaos desteklenmeli veya ondan yararlanmalıdır.
7. Düşman tam teçhizatlı ise, ona karşı en üst düzeyde silahlanmalıdır.
8. Düşman kuvvetliyse geri çekilinmemelidir.
9. Düşman kolayca gazaba geliyorsa; onu bu yönde kışkırtmalı ve düşüncesizce eylemler yapmaya sevk etmelidir.
10. Düşmanı kibrinden yararlanarak yanlış yöne svk etmek için, kendini düşmana küçük ve boyun eğmeye hazır göstermelidir.
11. Düşman sakin sakin yürüdüğünde; dörtnala üzerine gitmeli ve onu yok etmelidir.
12. Düşman kendi içinde yek vücut olmuşsa, onu bölmelidir.
Harro Von Senger/Savaş Hileleri Kitabından
Kanunlar örümcek ağlarına benzerler.Küçük sinekler yakalanır, büyük sinekler ağı delip geçerler.
M.Aurelius
DÜŞMANINIZI DOSTUNUZ YAPIN, YOK OLSUN..
ABD nin beşinci başkanı Abraham Lincoln,düşmanlarından söz ederken çok yumuşak bir dil kullanırdı.
Onun bu davraanışını hoş karşılamayan dostlarından biri birgün dayanamadı.Başkanı uyarmak istedi:
"Düşmanlarınızı yok edecek güce sahip olduğunuzu biliyoruz," dedi.Bu gücünüze rağmen onları dostlarınızmış gibi görmenizi bir türlü anlamıyoruz."
Lincoln dostuna şöyle cevap verdi:
"Düşmanlarımızı kendimize dost etmekle, onları zaten yok etmiş olmuyormuyuz?"
YAŞAMAK..
Öykü, yüzyıllar önce gözlemlenen bir olayı nakletmektedir:
Bir keşiş araştırma yapmka için bir köye gitmişti.Önce o köyün mezarlığına girdi.Çünkü kültürlerin, yaşam felsefesinin böyle yerlerde olduğuna inanıyordu.
Gözleri birden mezar taşlarının üzerindeki rakamlara takıldı.Mezar taşlarında, 5,867,900,20003,4293,8,183 örneği birbiriyle hiçte bağlantısı olmayan rakamlar vardı.Uzun uzun düşündü, fakat bu rakaların anlamını çözemedi.
Köyün en bilge kişisine gitti, ona sordu:
"Nedir bu rakamlar Tanrı aşkına?" dedi.Bu rakamların gösterdiği aymıdır, yılmıdır? saatmidir?
Bilge kişi gülümseyerek yanıtladı:
Bizler, bebeklerimiz doğduğu zaman bellerine bir ip bağlarız" dedi.Yaşamı boyunca her güldüğü an, o ipe bir düğüm atarız.Öldükten sonra ise, bellerindeki düğümleri sayar düğümün sayısını mezar taşına yazarız.
Bilge kişi karşısındaki keşişin anlamadığını görünce açıklamasını sürdürdü.
"Böylece onun ne kadar yaşamış olduğunu anlarız."
Şimdi saklambaç oynayalım, yüreğime saklanırsan eğer, seni bulmak zor olmaz, kendi kabuğunun arkasına saklanırsan seni kimse bulamaz
Halil Cibrani
KAYBEDEN ŞAMPİYON
Medyanın ve insanların çok fazla ilgi göstermediği Engelliler olimpiyatında ilginç enstanteneler vardır.Belki de insanlar keyifleri ve estetik zevkleri bozulmasın diye itibar etmez bu yarışlara..
Oysa ne insanlık dersleri verilir, ne dayanışmalar sergilenir Engelliler olimpiyatında..Onbeş yıl önceki oyunlarda olduğu gibi..
Dörtyüz metre tekerlekli sandalye startı verildiğinde sekiz sporcu büyük bir çabayla ileri atıldı.Tribünler itiraf etmeseler de, engellilerin kendilerini kanıtlama çabasına içleri burkularak ve acıyarak bakıyor, acıma utancını da alkışlarla gidermeye çalışıyorlardı.İlk yüz metrenin bitiminde yarışmacılar ikiye bölünmüştü.Seyirci yalnızca alkışlıyor,normla yarışlarda olduğu gibi "Hadi aslanım" "Koş koş" diye bağırmıyorlardı; zaten yeterince zor koşullarda yarışan bu insanlara ekstra bir yük yüklememek için..
Yalnızca alkış...İkinci yüz metre geçildiğinde üç kişi öne çıkmıştı.Kalan son iki yüz metre, bu üç engelli sporcunun arasında geçecekti.Fakat son yüze girilirken, üçüncü de kopmuş, iki sporcu kalmıştı.İkisi birbirlerini denetleyerek, adeta yanyana gidiyorlardı.Biri zayıf ve çelimsiz, öteki şişman, iri yapılıydı.
Bitiş noktasına metreler kala zayıf olanı yalnız kaldığını duyumsadı.Rakibinin ne kadar geride kaldığını görmek için başını çevirdiğinde çok şaşırdı.
Şişman yarışmacı pistin dışına çıkmış, tekerlekli sandalyesi ters tarafa dönmüş,engelli yarışmacı bu beklenmedik aksilik karşısında çaresizce teslim olmuş, başını ellerinin arasına almış ağlıyordu.Ve bugüne dek spor tarihinin hiçbir branşında olmamış birşey oldu.Olimpiyat şampiyonluğuna metreler kala zayıf yarışmacı, tekerlekli sandalyesini durdurdu.geri döndü,son yüz metreye birlikte girdikleri rakibinin yanına gitti, eliyle rakibinin sandalyesini düzelttipiste çıkardı ve arkadan itmeye başladı.Nereye kadar mı?Yarışı kazandırıncaya dek.Ağlayan rakibi önde, o arkada bitiş çizgisini geçtiler.Tribündeki kişiler hakemler, antrenörler hep birden ve ayakta, insanlık tarihinin kaybeden şampiyonunu çılgınca alkışlıyorlardı.
JOHN MİNUM
Bütün Dünya Dergisi Ağustos-2004
Bir insanla göz göze gelebilmek için, insan olmak gerekir.
Jerzy Lec
BENJAMİN FRANKLİN DİYOR Kİ..
Sezar zafer arabasına binmeyi, yalnızca kendini fethettiği zaman hak etmiştir.
Aldatılmış insan diye birşey yoktur.Güvenmiş insan vardır.
Bekar bir erkek henüz tam bir erkek değildir.
Dilin kemiği yoktur ama bir vuruşta adamın sırtını yere getirebilir.
Herkeste başkalarının dertlerine katlanmaya yetecek yüreklilik vardır.
Su ve hükümetler içinde bulunan en hafif şeyler en yukarı çıkar.
Bilgili budalalar saçmalıklarını bilgisizlerin kullandıklarından daha iyi bir dille yazarlar, ama yazdıkları yine saçmalıktır.
Eğer ölür ölmez unutulmak istemiyorsan, okumaya değer şeyler yaz ya da yazılmaya değer şeyler yap.
Zevk satın aldığını düşünen birçok adam, aslında kendini ona köle yapar.
Kendi dişlerimin arasında olmasına rağmen, kendi dilime hakim olamıyorsam başkalarının diline nasıl hakim olayım?
Çoğu insan küçük iyilikleri geri çevirir, orta büyüklüktekileri kabul eder ve en büyüklerine nankörlükle yanıt verir.
Sırrını verdiğin adama özgürlüğünü de satmış olursun.
Kendi hatalarını sahiplenmeye cesaretli ve onları onarmaya kararlı olan insanların sayısı ne kadar da azdır.
Akıllı insanlar başkalarının başlarına gelen kötülüklerden ders alırlar, aptallar ise kendi başlarına gelenlerden.
Güzel kumaşlar, kızlar ve altın göz kamaştırıcıdır ama siz yine de onları mum ışığında almamayı tercih edin.
Sevgililer çirkin, hapihaneler geniş olamaz.
BENJAMIN FRANKLIN'IN TAKVİMİ
ADLI KİTAPTAN
LİDERLER Mİ TAKİPÇİLER Mİ?
"Lidermisiniz?"
Gerek dürüst gerekse sorumluluk sahibi bir insan olarak hayır yazmış ve başvurusunun en kötü sonucu alacağını umarak kağıdını teslim etmişti.
Ancak kolejden kendisini çok şaşırtan şu mektubu almıştı :
"Sayın aday, başvuru formları üzerinde yapılan bir çalışma, bu yıl kolejimize 1452 yeni liderin katılacağını göstermektedir.Sizi kabul ediyoruz, çünkü bu kadar lider için bir tane de takipçi bulunmasının aynı derecede önemli olduğunu düşünüyoruz."
S.I.McMILLEN/ "NONE OF THESE DISEASES" adlı kitabından
BAŞARININ FORMÜLÜ
Eğer A'ya başarı dersek; o zaman yöntemi şöyle belirleyebiliriz.A=X+Y+Z
X= Çalışma
Y= Eğlence
Z= Ağzını sıkı tutmaktır.
Albert Einstein
Bir fark yaratmak için çok küçük olduğunuzu düşünüyorsanız,
bir sivrisinekle hiç yatağa girmemişsiniz demektir.
Anite Roddick
BİR YAŞAMIN ANLAMI
Bir gün, çelimsiz küçük bir kız çocuğu, sokağın köşesine oturmuş,yiyecek, para ya da alabileceği, herhangi bir şey için dileniyordu.
Üzerinde yırtık pırtık elbiseler vardı; yüzü gözü kir içinde, perişan bir durumdaydı.
Küçük kız dilenirken, sokaktan genç canlı ve iyi görünümlü bir adam geçti.Kızı fark etmişti ama belli etmemek için dönüp ikinci kez bakmadı.Büyük ve lüks evine, mutlu ve huzurlu ailesinin yanına geldiğinde, çok güzel hazırlanmış akşam sofrası onu bekliyordu.Fakat az sonra düşünceleri tekrar o yoksul kıza takılıverdi.Duyguları birşeylere itiraz ediyordu.Sonra kolay yolu yeğledi ve itirazlarını Tanrı'ya yöneltti:
"Böyle bir şeyin olmasına nasıl izin veriyorsun?Neden o küçük kıza yardım etmek için birşeyler yapmıyorsun Tanrım?" diye yakındı içinden.Sonra ruhunun derinliklerinden gelen bir yanıt duydu:
"Yaptım, seni yarattım"..
Bazıları herşeyi olduğu gibi görür, Niçin? diye sorar.
Ben hiç varolmamış şeyleri düşünürüm.
Neden olmasın diye sorarım.
George Bernard Shaw
KIZILDERİLİ ATASÖZLERİ
Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim.
Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim.
Yanımda yürü, böylece ikimizde aynı eşit oluruz.
Ölüler güç ve bilgilerini yanında götürmez, yaşayanlara ilave eder.
Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım.
Bir kere "Al şunu" demek iki kere ben vereceğim demekten iyidir.
Su gibi olmalıyız.Herşeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli.
Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce, daima kendi mokaseninin(ayakkabı) içine bak.
Bir düşman çok, yüz dost azdır.
Kehanet, muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka birşey değildir.Hava ya bulutlu olacaktır.Ya da güneş açacaktır.
Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun mokasenleriyle yürü.
Doğum yapan herşey dişidir.Kadınların ezelden beri bildiği kainatın dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır.
Unutmayın, çocuklarınız sizin değildir.Onu yaratıcıdan ödünç aldınız.
Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil.Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal.
Aşkı tanıdığında yaratıcıyı da tanırsın.
Allah'ın kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez; çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.
Patikanın sizi götürdüğü yere gitmeyin,
Bir patika olmayan yerde yürüyün ve iz bırakın.
TUTKULAR RUHUN HASTALIKLARIDIR
Ruhunuzu kimseye teslim etmeyin.
Eğer birisi sizin bedeninizi alıp, yoldan geçen birisine köle olarak verirse, doğallıkla öfkeye kapılırsınız.O kişi sizi yerden yere vurduğunda üzülürsünüz.
O zaman herhangi bir kişi sizi etkilemek istediğinde, çok değerli olan ruhunuzu verirken neden hiçbir utanç duymuyorsunuz?Sizinle iğrenç şeyler paylaştıktan sonra sizi kafası karışmış ve dağılmış bir halde bırakacak birisine ruhunuzu teslim etmeden önce ikinci bir kez düşünün
EPİKTETUS(İS.50-130)"İÇSEL HUZUR İYİ YAŞAMIN KAPISINI AÇAR"
ADLI KİTAPTAN
Ruhunuz bu kişinin tutkularıyla, acılarıyla, arzularıyla ve hazlarıyla büzülmeden önce iyi düşünün.Tutkular rhun hastalıklarıdır.Bedeniniz de ruhunuz gibi hastalanabilir.Ruhun hastalıkları zayıflıklardır.
Epiktetus
NE OLMAK İSTİYORSUNUZ?
Hayal gücü, bir insanın en yükseklere uçurabildiği bir uçurtmadır.
Birkaç hafta önce başıma çok değişik birşey geldi.Yatak odamda bebeklerden birinin altını değiştirirken, beş yaşındaki kızım Alyssa yanıma geldi ve kendisini yatağa attı.
" Anneciğim, büyüyünce ne olmak istiyorsun dedi?" Önce bir tür oyun oynadığını düşündüm ve oyunu sürdürmek için hmmm dedim, sanırım büyüyünce anne olmak istiyorum. dedim.
" O sayılmaz zaten annesin, ne olmak istiyorsun?" dedi
"Peki belki büyüdüğüm zaman papaz olurum" dedim bu kez.
"Anneciğim o da olmaz, zaten öyle sayılırsın."
"Bağışla ama hayatım dedim, ne söylemem gerektiğini anlamadım".
"Anneciğim, sadece büyüdüğün zaman ne olmak istediğini soruyorum sana.Ne olmak istiyorsan o olabilirsin."
O anda o kadar şaşırmıştım ki hemen bir yanıt bulamadım.Alyssa da bunaldı ve odadan çıktı.
O birkaç dakikada yaşadığım deneyim beni çok derinden etkiledi.Çok etkilenmiştim, çünkü kızımın gözünde ben hala istediğim birşey olabilirdim!Yaşım, kariyerim, beş çocuğum kocam ve üniversite diplomam, master derecem hiçbirinin önemi yoktu.Onun gözünde ben hala düşler kurabilir ve yıldızlara uzanabilirdim.Onun gözünde benim hala bir geleceğim vardı.Onun gözünde ben hala astronot, piyanist, hatta opera sanatçısı bile olabilirdim.Onun gözünde ben hala büyüyecek ve bir şeyler olacaktım.
Çok dürüst ve masum olduğunu anladığım zaman, yaşadığım o olayın gerçekten çok güzel olduğunu farkettim; aynı soruyu büyükannelerine ve büyükbabalarına da sorabilirdi.O kadar içtendi.
Bir yerlerde okumuştum.:"Yıllar sonra olacağım yaşlı kadın, şimdiki benden çok farklı olacak.İçimde bir başka benin varlığını hissetmeye başladım."
Evet...siz büyüdüğünüz zaman ne olacaksınız?
Rahibe Teri Johnson
Tavuk Suyuna Çorba kitabından
PARANIN DEĞERİ..
Cimri, tüm mal varlığından emin olmak için herşeyini satıp, altına çevirir.
Altınlarını yeraltına gömerek, ara sıra gidip ziyaret eder herşey yerinde mi diye.
Bu hareketi işçilerinden birinin dikkatini çeker ve orada bir hazine olduğundan kuşkulanır.
Efendisinin sırtı dönükken o noktaya gider ve altınları çalar.Cimri geldiğinde altınların yerinde yeller estiğini farkeder, ağlayarak saçını başını yolar.Onu böyle perişan gören komşusu nedenini öğrenince şöyle der:
"Kendini üzme artık, bir tas alıp aynı çukura koy ve o tasın altınların olduğunu düşün.Çünkü kullanmayı hiç düşünmediğine göre tasda aynı görevi görecektir.
Paranın değeri, sahip olmakta değil kullanmaktadır.
Ezop Masalları
DUVARI AŞMAK..
Yaşamımızda birer engel olarak karşımıza çıkan duvarlara tırmanabilmek için önce, sıkıntların, dertlerin ve düşmanların ve ihanetin karşısında dimdik durabilmek, sonra da bir kez daha, ikinci kez, üçüncü kez ve dördüncü kez çaba göstermek gerekir.
Kimi kişiler karşılarına çıkan ilk duvarın önünde yollarının bittiğine inanırlar.Kimi kişiler ise, duvarın öte yanına geçerler ve..Hiçbir uvarı umursamaksızın, yollarını sürdürürler.
Aşağıda onların bu başarılarının anahtarlarını bulacaksınız..
Daha fazlasını yapacağım.
Ait olmaktan daha fazlasını yapacağım.
İlgilenmekten daha fazlasını yapacağım.
İnanmaktan daha fazlasını yapacağım.
Hayal kurmaktan daha fazlasını yapacağım.
Öğretmekten daha fazlasını yapacağım.İlham vereceğim.
Kazanmaktan daha fazlasını yapacağım.Kazaizmet edeceğim.
Yaşamaktan daha fazlasını yapacağım.Büyüyeceğim.
Arkadaşlıktan daha fazlasını yapacağım.Dost kazanacağım.
Denemekten daha fazlasını yapacağım.Başaracağım.
Charles C.Lever
ACILARIMIZ
Hintli bir yaşlı usta, çırağının herşeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı.Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.Yaşamındaki herşeyden mutsuz çırak döndüğünde yaşlı usta ona, bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyledi.Çırak yaşlı adamın dediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Acı!" diye yanıt verdi.
Usta kıkırdayarakçırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı.Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini istedi.
Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı!diye yanıt verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?" diye soran yaşlı adamı "Hayır" diye yanıtladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
"Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır ne de çok.Acının miktarı hep aynıdır.Ancak bu acının acılığı neyin içine konulduğuna bağlıdır.Acın lduğunda yapman gereken tekşey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmekdir.Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.."
Aşk çok renkli bir çiçektir,
Fakat korkunç uçurumların kenarında yetişir.
Stendhal
KADIN VE GÖZYAŞI
Küçük bir erkek çocuk annesine sordu: "Niçin ağlıyorsun?"
"Çünkü ben bir kadınım", diye cevapladı annesi.
"Anlamadım!"dedi çocu.Annesi çocuğu kucaklayıp, "hiçbir zaman anlayamayacaksın" dedi.
Babanın cevabı: "Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır" oldu.
Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu, hala kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi.
Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde, Allah'a:
"Allahım!" dedi."Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar?"
Allah : Ben kadınları özel yarattım! Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvette olmasına rağmen, başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar, doğurduğu evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim.
Başkalarının kuvvetinin kalmadığında devam edecek azmi, ailesinin hastalığında yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim.
Her türlü şart altında, hatta kendilerini çok kötü incitselerde, çocuklarını sevmek duygusallığını verdim.Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına,sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor.
Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim.Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.
Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim...
Tamamen kendilerinin sahip oldukları, ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere.
"İnsanlık için bir gözyaşı.." diye mırıldandı.
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır.Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.
Balca.
KADINLAR
Kadınlar ağaçlardaki elmalara benzer.En iyisi ağacın en üstündekidir.
Birçok erkek bu iyi olanlara erişmek istemezler, düşmekten ve yaralanmaktan korkarlar.
Onun yerine yerdeki çürük elmaları alırlar ki onlar iyi değildir ama kolaydır.
Böylece tepedeki elmalar kendilerinde yanlış birşeyin olduğunu sanırlar.Onlar doğru adam gelene kadar yalnızca beklemelidir ki o ağacın tepesine tırmanacak kadar cesaretli olsun.
HAYAT FELSEFESİ
Hergün üç kişiye iltifat et...
Yılda en az bir kez güneşin doğuşunu seyret,
İnsanların doğumgünlerini hatırla,
İnsanların gözlerinin içine bak,
Sık sık "lütfen" de,
Bir müzik aleti çalmayı öğren,
Duşta şarkı söyle,
Değerli takılarını saklama kullan,
Her baharda çimen ek,
İlk önce sen "merhaba" de,
Ucuz otomobil kullan ama sahip olabileceğin en iyi evi al,
Hiçbir zaman okumasan da iyi kitapların olsun,
Kendine ve başkalarına karşı bağışlayıcı ol,
Pabuçların boyalı olsun,
Hakkettiğini düşündüğünde zam iste,
Ne satarlarsa satsınlar, çocuk satıcılardan daima birşeyler al,
Her yıl iki şişe kan bağışı yap,
Evde yapılmış tatlıları asla reddetme,
Sevinçleri erteleme,
Teşekkür mektuplarını geciktirme,
Hiçbir zaman, aasla umudunu yitirme, mucizeler her gün oluyor,
Öğretmenlere, itfaiyecilere ve gece bekçilerine saygı duy...
Ülkeni koruyanlara saygı göster,
Mesleğinin dümenlerini öğrenmekle zaman yitirme, mesleğini öğren..
Oyunu kullan,
Zekanı eğlendirmek için kullan, başkalarıyla eğlenmek için değil,
Islık çal,
Çocuklarını eğit ama sevgini de göstermeyi ihmal etme,
Asla kimseyi başkasının avukatı olmaya teşvik etme..
Sarhoşken kimseye görünme,
Jackson Brown
Çoğu zaman "bir"i incelemeyi tamamladığımızda "iki" ye ilişkin herşeyi de bildiğimize inanırız.Çünkü "iki", "bir ve bir dir.Ne var ki böyle düşündüğümüzde "ve"yi henüz incelememiş olduğumuzu unuturuz.
Eddington Fizikçi
ÖFKE ÜZERİNE
Sabırlı bir insanın öfkesinden kork! Dryden
Öfke geçici bir çılgınlıktı; hükmetmeye bak, yoksa o sana hükmeder. Horatius
Her istediğini söyleyen, istemediğini işitir. Anonim
Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz.
Konfüçyus
BİR DUA
Moses Mendelsohn yakışıklı bir adam değildi.Boyu kısa olduğu gibi, çok garipte bir kamburu vardı.Moses Mendelsohn, günün birinde Hamburgta yaşayan bir iş adamını ziyarete gitti.İş adamının Fruntje isimli çok güzel bir kızı vardı.
Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu.Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü.O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.Ayrılma zamanı geldiğinde, Moses güzel kızın karşısına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak sevgisini anlatmayı denedi.Kızın güzelliği öylesine olağan üstüydü ki, bir an için onun cenetten geldiğini bile düşündü.Fakat kızın başını kaldırıp da yüzüne bakmamakta ki direnci Moses'i çok üzdü.
Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık bu güzel kıza bir soru sordu.
"Evlilikleri kaderin belirlediğine inanırmısınız?" dedi.
"Elbette!" diye cevap verdi güzel kız, gözlerini bile kaldırmadan.Moses'in yüzüne bile yine bakmadan bir soru da güzel kız sordu:
"Peki ya siz? dedi.Siz inanırmısınız buna?
Moses bir an bile duraksamadan cevap verdi:
"Evet ben de inanırım." Ve sözlerine şöyle devam etti :
"Biliyor musunuz, annem bir erkek çocuğu doğuracağını hissettiğinde şöyle dua etmiş: "Rabbim, hiç şüphesiz benim oğlum için bir kız belirledin kaderinde.Eğer oğlumun evleneceği kızda bir sakatlık olacaksa, bu sakatlık benim oğlumda kalsın, evleneceği kız güzel olsun.Sakat ve çirkin bir kadın, sakat ve çirkin bir adamdan daha çekilmez olur.
Moses'in bu seslerinden sonra Frumjte gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı, elini uzatıp Moses'in elini tuttu.Ve daha sonra Moses'in sevgili eşi oldu.
Bu öykü bir peri masalı değil.Ünlü Alman besteci Mendelsohn'un büyükbabasıyla büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür.
Bir adamın samimiyetinin biricik delili, bir prensip sahibi olmasıdır.Para veya söz vermek kolaydır; fakat bir adam hergün, hakikat bildiği şeye hayatını veriyorsa, mutlaka ona sahip olacaktır.
Lovel
MERHABA DEMEK
1930 larda bir Polonya kasabası olan Prochnik'in saygın başhahamı Samuel Shapira, kırlık bölgede insanı dinç tutan yürüyüşlere çıkmayı adet edinmişti.
Sıcak, sevgi dolu ve merhametli kişiliğiyle tanınan Haham, yürürken karşılaştığı yahudi olsun, olmasın herkese selam vermeye dikkat ederdi.
Günlük yürüyüşlerinde sürekli karşılaştığı insanlardan biride çiftliği kasabanın dışında olan Bay Müller adında bir köylüydü.Haham Shapira, tarlasında harıl harıl çalışan çiftçinin yanından her sabah geçerdi.
Haham başıyla selam verir ve güçlü bir sesle; "Günaydın Bay Müller" derdi.
Haham sabah yürüyüşlerine başlama kararı alıp da Bay Müller'i ilk kez bu şekilde selamladığında, çiftçi soğuk bir bakışla arkasını dönmüştü.Bu köyde, yahudi olanlarla olmayanlar arasında ki ilişkiler iyi değildi.Dostluklarsa çok nadirdi.Fakat haham yılmadı.Günlerce BayMüller'i içten bir merhabayla selamladı.
En sonunda çiftçi hahamın içtenliğine inanmış, onun selamlarına şapkasını eğip gülümseyerek cevap vermeye başlamıştı.
Bu olay yıllar boyu böyle sürüp gitti.Her sabah haham Shapira, "Günaydın Bay Müller" diye sesleniyor ve Bay Müller şapkasını eğip "Günaydın Bay Haham" diye karşılık veriyordu, ta ki Naziler gelene kadar.
Haham Shapira ve ailesi, köydeki tüm yahudilerle birlikte toplama kampına götürüldüler.Shapira, sürekli bir toplama kampından diğerine sürülüyordu.En sonunda onun son durağı olacak olan Auschwitz'e getirildi.
Trenden inip yere ayak bastığında, seçmelerin yapıldığı sıraya girmesi emredildi.Sıranın arkasında beklerken, uzakta kamp komutanının sopasıyla sağı solu işaret ettiğini gördü.Sola işaret ölüm anlamına geliyordu, sağise vakit kazandırıyor, hatta kurtuluş anlamına geliyordu.
Kalbi hızla çarpıyordu.Sıra ilerledkçe komutana daha da yaklaşıyordu.
Sıra ona gelmekteydi.Karar ne olacaktı, sağ mı sol mu?Keyfi karaıyla onu alevlere atacak olan seçmeden sorumlu adamın yanına varmasına bir kişi kalmıştı.Bu nasıl bir adamdı?Binlerce insanı bir günde kolayca ölüme gönderebilen bu adam nasıl biriydi?
Korkmasına rağmen sıra ona gelmesine rağmen sıra ona geldiğinde cesur bir şekilde komutanın yüzüne baktı.
O anda ikisinin de bakışları birbirine kenetlendi.Haham Shapira komutana doğru yaklaştı ve yavaşça " Günaydın Bay Müller" dedi.BayMüllern soğuk ve hiçbir hissin okunmadığı gözleri bir an için seğirdi.O da alçak sesle "Günaydın bay Haham" diye cevap verdi
Daha sonra sopasıyla işaret edip güçbela fark edilen bir bas selamıyla bağırdı:
"Sağa!"
"Yaşama...!
Basit bir selamın hayat değiştirebileceğini kim düşünür?
Bazı küçük ya da bize göre basit ve küçük davranışlarbüyük sonuçlar doğrabilir.
Haham kurtuluşunun tohumlarını, başkalarının önemsizköylü dediği adama yıllarca neşeyle selam vererek atmış oldu.Bir gün kaderini bu çiftçinin belirleyeceğini düşünebilirmiydi?
Yitta Halberstam/Judith Leventhal
OLGUNLUĞA ERİŞMEK
Gerçeği kabul edip, ondan yapıcı bir şekilde yararlanıyorsan,
Değişikliği kabul edip ona uyabiliyorsan,
Gerilim, üzüntü ve korkuların oluşturduğu belirtilere karşı gerçek bir sahip olma yeteneğin varsa,
Vermektn almaktan daha fazla haz duyuyorsan,
Başka insanlarla karşılıklı doyurucu ve yardıma dayanan bir ilişki kurabiliyorsan,
Ve de insanın içindeki içgüdüsel düşmanca enerjiyi yaratıcı ve yapıcı amaçlarla kullanabiliyorsan,
Ayrıca sevme yeteneğin varsa;
Sen duygusal erişkinliğe erişmiş bir kişi sayılırsın..